Ciğerlerimizi nasıl dolduralım

Apnea ve sualtı avcılığı için, ciğerlerin doğru ve tam doldurulmaları çok önem taşır. Bu işlem, tamamen teknik bir konudur ve sağlıklı bir bünyenin kolaylıkla başarabileceği bir işlemdir.

Konsantrasyon, zihin gücü ve düşünce becerisi, nefesli dalışın psikolojik kısmını yani yarısını oluşturur. Bu becerileri geliştirmek için, konu hakkında bilgi toplamak, okumak ve bol bol antrenman gerekiyor. İşin diğer yarısı, doğru nefes alıp verme, ciğerlerin tam ve doğru doldurulmaları, diyafram kullanımı, nefes tutma şekil ve teknikleri gibi parametrelerden oluşur.

Sıkça bahsedilen ciğer kapasitesi deyimi, ciğerlerimizin tam dolu olduğu zaman, içindeki havanın hacmini ifade eder. Standartlar dahilinde ortalama değer 6 litredir. Ciğer hacmi 9-10 litreyi bulan insanlar olduğu gibi, 4 litre ile sınırlı olanlar da mevcut.

Ciğer kapasitesinin yüksek olması, avantajdır, ancak herşey demek değildir. Önemli olan, ciğerlerimize doldurduğumuz havayı, mümkün olduğu kadar ekonomik ve dikkatle kullanmaktır. En çok oksijeni kaslarımız tüketir. Bunun anlamı, sualtında iken mümküm olduğu kadar, suya uyum sağlamak, ağır hareket etmek, gereksiz devinimlerden kaçınmaktır. Bu disiplinin, avcılık için de çok önem taşıdığını unutmayalım.

Doğru nefes alıp vermek ve hipervantilasyon
Vantilasyon ritmi, organizmanın, ihtiyaç duyduğu oksijen miktarına göre belirlenir. Kandaki karbondioksit miktarının yükselmesi ve oksijen miktarının düşmesi, nefes alma ihtiyacı oluşturur. Nefesimizi tuttuğumuz andan itibaren, organizmanın oksijen ihtiyacı, ciğerlerimizde, depoladığımız havadan kullanılacaktır.

Ne kadar az oksijen tüketirsek, nefes tutma süresi uzar, ancak tehlike sınırı olduğunu da hatırlatalım.

Oksijeni, kandaki kırmızı hücreler taşır. Bu hücreler, her zaman satüredir, yani, hava ile temas ettikleri anda, yüklenebilecekleri tüm oksijeni alırlar. Bu özellik, çok önemli bir konunun anlaşılmasına yardımcı olacaktır ; Hipervantilasyon

Derin ve arka arkaya yapılan nefes alıp verme işlemine hipervantilasyon diyoruz. Nefesli dalış ve sualtı avcılığının, bugünkü seviyelerine henüz ulaşmadığı 60 lı yıllarda, hipervantilasyonun, apnea süresini uzattığı ve yapılmasında fayda olduğu düşünülüyordu. Ancak, bu tekniğin son derece riskli ve hatta senkop sonucu ölüme neden olabileceği artık biliniyor. Kırmızı hücrelerin, her zaman oksijenle tam olarak yüklendiğini biliyoruz, o halde, nefes alıp verme sıklığı ve derinliği ne olursa olsun, bu hücreler, alabileceğinden daha fazla oksijen yüklenemez, yani kandaki oksijen miktarı artmaz ancak başka bir olay meydana gelir.

Karbondioksit seviyesi, kritik uyarı noktasının altında kalır. Nefes alma ihtiyacını belirleyen bu seviye, alt sınırda olduğu için nefes almaya ihtiyaç duymayız, halbuki oksijen tükenmeye devam etmektedir.

Sualtında iken, kendimiz çok konforlu hissederiz ve organizmamızın oksijene ihtiyacı olduğu halde, uyarı sistemini kandırdığımız için, hava alma ihtiyacı oluşmaz. Çıkışa geçtiğimiz zaman geç kalınmış ise, bilinç kaybı ve bayılma, birden gelir ve eğer yalnız isek, boğulma ve ölümle sonuçlar. Apneistlerin ve sualtı avcılarının en büyük düşmanı olan Senkop meydana gelir. Bu nedenle, özellikle yeni başlayanlar için çok önemli bir temel uyarı yapmak gerekiyor ; Kesinlikle Hipervantilasyon Yapmayınız

Nefes alıp verme ritmi, sakin ve uzun periyodlu olmalıdır. Av sırasında, nefes nefese kaldı iseniz, muhakkak ara verin, tekneye veya kıyıya çıkın, birkaç balık ayıklayın, yer değiştirin veya partnerinizle sohbet edin ve en az 10 dakika soluklanın.

Avlanma ritmi çok önemlidir. Örnek vermek gerekirse, 10 metrelerde avlanıyorsanız, iniş çıkış dahil 1 – 1,15 dakika, iyi bir performanstır. Bu süreyi aşmamak kaydı ile, her dalış arasına, ortalama 3 dakika soluklanma koyarsanız, uzun süre av yapabilirsiniz

Ciğerlerin tam doldurulması
Ciğerlerimiz, kaburgalarımız ve alt kısımda bulunan diyafram kası ile çevrelenir. Öncelikle diyaframın, aşağı hareketi, sonra, kaburga ve köprücük kemiklerinin ileri ve yukarı hareketleri ile ciğerler şişer, aynı hareketlerin tersi ile söner. Oturduğumuz yerde veya dinlenirken, dolum işlemi oldukça sınırlıdır.

Gerektiği kadar hava alır ve veririz. Oysa, nefesli dalış için, dolum işleminin, ciğerlerin en uç noktalarına kadar yapılması gerekiyor. Bu işlem birkaç safhadan oluşur.

Satıhta gerektiği gibi soluklanıp gevşediniz. Kalp ve nefes alıp verme ritminiz normal sınırlarda.

Ciğerlerinizi zorlamadan nefesinizi verdikten sonra, önce diyaframınızı çalıştırarak, ciğerlerin alt ve uç kısımlarını tam olarak doldurun. Bunu yapabilmek için, göğsünüzü kullanmadan, karnınızı, bir hamile gibi şişirin. Bu işlem sonucu, diyaframınız, alabileceği en aşağı pozisyonu alacaktır. Hemen arkasından, karnınızın pozisyonunu bozmadan, göğsünüzü şişirin ve dolum işlemini, omuzlarınızı biraz geri alarak tamamlayın. Bu çalışmayı, karada, yere bağdaş kurarak ve belinizde sizi sıkan bir şey olmadan çalışabilirsiniz.

Boşaltma işlemi de aynı şekilde tersine sıra ile yapılır. Ciğerlerinizi tamamen boşaltmak için efor sarfetmeyin.
Karnınızı şişirebilmeniz için, kullandığınız ağırlık kemerinin esnek malzemeden olması gerekiyor.

Nefesin tutulması
Ciğerlerinizi tam olarak doldurdunuz. Sıra deponun ağzını kapatmaya geldi. Ciğerlerin kapatılma yöntemi oldukça önemlidir. Özellikle yeni başlayanlar, bu konuda sıkça hata yaparlar.

Nefesinizi, diyaframdan tutabilirsiniz. Bu durumda, diyafram kasılır ve o pozisyonda kalır. Ciğerleri sürekli aşağı çekili tuttuğu için de siz nefesinizi tutmuş olursunuz. Ciğerlerinizi doldurduktan sonra, ağzınızı kapatmadan bu şekilde nefesinizi tutabilirsiniz.

Diyafram oldukça büyük bir kastır ve çalıştığı zaman çok oksijen tüketir. Nefes tutmak için, diyaframınızı kasıyorsanız hem belirli oranda stres yaşarsınız hem de, apnea süreniz kısalır.

Ciğerlerinizi bir balon gibi düşünün. Havanın tek çıkış yolu olan gırtlağınızı kapatırsanız, bu balonun ağzını bağlamış olursunuz. Yutkunma işlemi sırasında, nefes borunuz nasıl kapanıyorsa, aynı işlemi bilinçli olarak yapmayı deneyin. Tarifinden daha kolay olduğunu göreceksiniz. Nefesinizi, gırtlağınız ile tuttuktan sonra, diyafram ve göğüs kafesiniz rahat pozisyonda serbest bırakın, ciğerlerinizdeki hava, her noktaya aynı basıncı uygulayacağı için, nefes tutmanın meydana getirdiği stresi en aza indirger.

Birkaç püf noktası

Ciğerlerini, hiçbirzaman patlayacakmış kadar doldurmayın

Kesinlikle hipervantilasyon yapmayın

Oksijen ihtiyacınız sizi zorlamadan önce, henüz rahat iken, işinizi bitirip çıkmaya bakın

Nefesli dalış, belirli disiplinler haricinde, ve özellikle sualtı avcılığı için kullanıldığında, bir yarışma olmamalıdır. Bu sporu, kendi zevkiniz ve huzurunuz için severek yapın.

Her zaman doğru malzeme kullanın.
Frenzel Tekniği ; Kulak Eşitleme

şemada, insan başının kesiti yer alıyor. Bu şemayı incelediğiniz zaman, küçük dil, epiglottis, yemek ve nefes borusunun pozisyonlarını net olarak göreceksiniz.

Ciğerlere giden kanala nefes borusu diyoruz. Bu borunun girişi, epiglottis tarafından kapatılıp açılabilir.

Mideye giden kanala, yemek borusu diyoruz. Bu borunun girişi, açık veya kapalı olabilir, ancak yutkunma işlemi haricinde her zaman kapalıdır.

Ciğerlerimize giren veya ciğerlerimizden çıkan havanın yönlendirilmesi, küçük dilimiz ile yapılır. Eğer küçük dilimiz nötr pozisyonda ise, hava her iki yoldan, yani hem burnumuzdan hem de ağzımızdan çıkabilir veya girebilir. Diğer bir anlatımla, hem burnumuzdan, hem ağzımızdan, aynı andan nefes alabilir veya verebiliriz.

Küçük dil kalkık pozisyona getirilirse, burun boşluğu arkadan kapatıldığı için, hava sadece ağzımızdan girip çıkabilir.

Küçük dil, düşük pozisyona getirilirse, ağız boşluğu arkadan kapatıldığı için, bu defa, hava sadece burnumuzdan girip çıkacaktır.

Östaki kanallarının ağızları, arka burun boşluğuna açılır. Kulak eşitleme işleminin anahtarı, havayı bu kanallara girmeye zorlamaktan ibarettir.

2 No’lu şemada ise, Frenzel tekniği uygulayan bir insanın baş kesiti görülüyor.

Burun baş ve işaret parmağı ile kapatılmıştır.

Küçük dil nötr pozisyondadır.

Epiglottis kapalı pozisyondadır.

Dilin arkaya doğru hareket ettirilerek kasılması sonucu, ağız boşluğunda hapsolan hava sıkışır.

Epiglottis, nefes borusunu kapadığı için, hava, ciğerlere gidemez.

Yemek borusu kapalı olduğu için miğdeye de gidemez.

Geriye kalan iki yoldan biri olan burnu da biz kapattığımıza göre geriye tek yol kalır: Açık olan östaki kanalları.
Dilimiz oldukça kuvvetli bir kastır ve uyguladığı basınç, havayı eşitlemeyi sağlayacak kadar sıkıştırabilir.

Bu yöntemin en büyük avantajı, eşitleme yapan havanın basıncının sadece dilin hareketi ile kontrol edilmesidir. Valsalva’ da olduğu gibi tüm ciğerlerin nispeten kontrolsüz basıncı yerine çok daha hassas ve kontrol edilebilir bir basınç uygulamak, kulak zarını darbeden korur.

Frenzel tekniğini uygulayabilmek için ;

1. Burnunuzu baş ve işaret parmaklarınızı kullanarak kapatın.

2. Ağzınızı bir miktar hava ile doldurun.

3. Epiglottis’ i kapatın.

4. Küçük dilinizi nötr pozisyona getirin.

5. Dilinizi bir piston gibi kullanarak havayı ağız boşluğunun gerisine itin.

Genellikle çoğumuz, epiglottis ve küçük dili kontrol etmeyi bilmeyiz. Aynı şekilde, dilin, bir piston gibi nasıl kullanılacağı da bilinmez.

Eric Fattah’ ın Frenzel tekniği için hazırladığı yazı, bu yöntemi en iyi anlaşılabilir şekilde anlatanlardan biridir. Sırası ile her adım doğru anlaşılıp uygulandığı takdirde, Frenzel tekniğini herkes başarı ile uygulayabilir.

Bu tekniği uygulayabilmek için öğrenmemiz gereken işlemleri sırası ile görelim;

1. Ağız boşluğunun gerektiği kadar hava ile doldurulması.

2. Epiglottis’ i kontrol edebilmek.

3. Küçük dili kontrol edebilmek.

4. Dilin bir blok engel oluşturmasını sağlamak.

5. Dilin bir piston vazifesi görmesini sağlamak.

6. Epiglottis ve küçük dilin, birbirlerinden bağımsız olarak kullanılmasını öğrenmek.

7. Tüm aşamaların biraraya getirilmesi.

Serbest dalış yapanlar için, Frenzel tekniğinin ileri bir safhası var. Frenzel tekniği için ağız boşluğunun bir miktar hava ile dolu olması gerekir. Belirli bir derinlikten sonra, ciğer hacminin küçülmesi ve dış basıncın etkisi ile, ciğerlerde ağıza hava almak zorlaşır ve nihayet imkansız olur. Bu durumda iniş sürüyorsa, kulak eşitlemeye devam edebilmek için, diyafram kullanılarak Frenzel tekniği uygulanır. Karnın içeri çekilmesi prensibine dayanan diyafragmatik frenzel ile, diyafram ve dolayısı ile ciğerler yukarı itilir. Bu yöntemle bir miktar hava ağız boşluğuna alınabilir. Bu noktada, dikkat edilmesi gereken, ağıza hava aldıktan hemen sonra epiglottis’ in kapatılmasıdır. Böylece havanın ciğerlere geri dönüş yolu kapatılmış olur. Ancak bu teknik de, belirli bir derinlikten sonra işe yaramayacaktır. Dalıcının fizik yapısı ve tekniğine bağlı olarak 50 ile 90 metre arasında bir derinlikte diyafragmatik frenzel işlevini yitirir. Bu konu sualtı avcılığının dışında olduğu için bu yazıda yer vermiyoruz.

1. Ağız boşluğunun hava ile doldurulması

Yanaklarınızı bir balon gibi şişirin ve bir kaç saniye bu vaziyette tutun. Sonra, yanaklarınızı kullanarak, ağzınızdaki havayı, ciğerlerinize geri itin. Bu işlemi rahatlıkla yapabilene kadar defalarca tekrarlayın.

2. Epiglottis’ i kontrol edebilmek
Epiglottis’ in kontrol etmeyi öğrenmenin bir çok yöntemi vardır.

Gargara yapmak
Ağzınıza bir miktar su alın

Başınızı geriye kaldırın, fakat suyun gırtlağınızdan geçmesine izin vermeyin, tabi ki suyu da yutmayın

Epiglottis’ i kapattığınız için su gırtlağınızdan geçmemektedir

Verilen nefesin durdurulması
Ağzınızı açın ve açık tutun

Nefes vermeye başlayın ve durun. Ciğerleriniz nefes vermek için basınç uyguladığı halde dışarı hava çıkmaz, bunun nedeni, epiglottis’ i kapatmış olmanızdır.

Alınan nefesin durdurulması
Ağzınızı açın ve açık tutun

Nefes almaya başlayın, ve hemen ardından havanın ciğerlerinize gitmesine izin vermeyin. Diğer bir deyişle, gırtlağınızdan geçişini engelleyin.

Epiglottis’ i kapattığınız için hava ciğerlerinize girememektedir.

Çalışma
Ciğerlerinizi doldurduktan sonra, ağzınız açık pozisyonda, nefes verirken, havanın çıkmasına engel olun.

Ciğerleriniz nefes vermek için basınç uygulamaya devam etsin.

Çok kısa bir an için, havanın çıkmasına izin verin ve tekrar tutun. Ağzınızın açık olmasına dikkat edin.

Bırakma ve tutma işlemini mümkün olduğu kadar kısa aralıklarla yapmaya devam edin.

Kontrol ettiğiniz kas epiglottis’ tir.

3. Küçük dilin kontrol edilmesi

Ağzınızı kapatın

Burnunuzdan nefes alın

Burnunuzdan nefes verin

Tekrar nefes alın

Ağzınızı açın

Ağzınız açık iken sadece burnunuzdan nefes verin. Ağzınızdan hiç hava gelmemesi gerekiyor

Aynı şekilde sadece burnunuzdan nefes alın. Ağzınızdan hiç hava girmemesi gerekiyor

Bu şekilde ağzınız açık iken nefes alıp vermeye devam edin

Pozisyonunuzu değiştirmeden bu defa sadece ağzınızdan nefes alıp verin, burnunuzdan hiç hava akımı olmamalı

Ağzınız açık pozisyonda iken, isteğinize göre, burnunuzdan veya ağzınızdan ayrı ayrı nefes alıp verebiliyorsanız, sonraki aşamaya geçin

Derin bir nefes alın

Ağzınızı açın ve öyle tutun

Sadece ağzınızdan yavaşça nefes vermeye başlayın

Ağzınız açık pozisyonda, ağzınızdan nefes verirken, sadece burnunuzdan nefes vermeye başlayın

– Aynı şekilde tekrar ağzınızdan nefes vermeye dönün

– Yol değiştirme işlemini mümkün olduğu çabuk, arka arkaya yapın

– Bu çalışmayı nefes alırken de yapın

– Havanın yönünün değiştirirken kullandığınız, küçük dilinizdir. Ağzınızdan nefes alıp vermek için, küçük dilinizi yukarı pozisyona, burnunuzdan nefes alıp vermek için de aşağı pozisyon getirmektesiniz.

– Nefesiniz, ağzınızdan ve burnunuzdan aynı anda çıkıyorsa, küçük diliniz nötr pozisyondadır.

4. Dilin bir blok engel olarak kullanılması

Ciğerlerinizden hava çıkışını, sadece dilinizi kullanarak durdurabilmeniz gerekir.

– Ağzınızdan nefes vermeye başlayın

– Ağzınızı kapatarak havanın çıkışını engelleyin,bu durumda yanaklarınız biraz şişecektir

– Tekrar nefes alın ve bu defa ağzınız açık iken epiglottis’ i kapatarak nefes vermeyi durdurun.

– Havanın ağzınızdan çıkmasına engel olmanın iki şeklini bunlardır.

– Üçüncü yol, dili kullanmaktır

– Nefes aldıktan sonra, ağzınızdan yavaşça verirken, T harfini söylerken yaptığınız gibi, dilinizin ucunu üst ön

dişlerinizin arkasında damağınıza değdirin. Havanın çıkışı, biraz engellenecektir. Bu pozisyonu bozmadan, dilin

arka kısmını da, azı dişlerinizin iç tarafına değdirirseniz, havanın çıkışını tamamen önlersiniz.

5. Dilin bir piston gibi kullanılması

Yanınızda bir snorkel varsa bu antrenman için idealdir, eğer yoksa, içecek kamışı da olabilir. Snorkeli ağzınıza koyun ve burnunuzu kapatın. Ciğerlerinizi kullanmayın, havayı dilinizi kullanarak emin. Yanaklarınızı şişirdikten sonra, ağzınızı kapatın. Hava, kapalı dudaklarınız ve dilinizin arkası arasında hapsolacaktır. Dilinizin arka kısmını damağınıza doğru yükseltirseniz, içeride kalan havayı sıkıştırmış olursunuz, epiglottis’ i açarsanız sıkıştırdığınız hava ciğerlerinize gider. Bu yöntem ciğerleri tam olarak doldurduktan sonra, bir miktar daha havanın depolanması için kullanılır ancak konumuz dışındadır.

Dilimizi havayı veya bir sıvıyı emmek için nasıl kullanıyorsak, ağzımızdaki havayı sıkıştırmak için de bu şekilde kullanacağız.

6. Epiglottis ve küçük dilin birbirlerinden bağımsız olarak kullanılması

Genellikle bu iki kas birbirlerine bağımlı olarak çalışır. Epiglottis’ i kapattığınız zaman, küçük dilinizi de yukarı pozisyona getirirsiniz. Frenzel tekniğinin başarılı olması için, epiglottis kapalı iken küçük dilin nötr pozisyonda kalmasını sağlamanız gerekiyor. Bunu yapmak biraz zordur ve alışmak zaman alır, ancak bu tekniğin de en önemli kısmıdır.

Baş ve işaret parmaklarınızla burun deliklerini hafifçe tıkayın. Kulak eşitleme işlemindeki gibi sıkıştırmayın, öyle
ki, biraz zorladığınızda, hava, burun kanatlarınızı şişirerek dışarı çıkabilsin.

Yanaklarınızı tamamen şişirin

Epiglottis’ i kapatın

Yanaklarınızı sıkıştırarak, havanın burnunuzdan çıkmasını sağlayın, burun kanatlarınız şişecek ve parmaklarınızın arasından hava kaçacaktır

Eğer hava burnunuzdan kaçmıyor ve ciğerlerinize geri dönüyorsa, epiglottis’ i kapatamamış olmanız gerekir.

Eğer hava sıkışmasına rağmen, burnunuzdan çıkmıyor ve ciğerlerinize de geri dönmüyorsa, küçük diliniz yukarı pozisyonda, burun boşluğunun girişini kapatıyor demektir.

Bu durumda küçük dilinizi nötr pozisyona getirebilmek için kontrol çalışmalarını tekrarlayın

7. Tüm aşamaların birleştirilmesi ve pratiğe geçiş

Şimdiye kadar olan aşamaları deneyerek her biri için sonuç aldınız ise, Frenzel tekniğini uygulayabilecek durumdasınız demektir.

Burnunuzu kapatın

Yanaklarınızı çok az hava ile doldurun

Epiglottis’ i kapatın ve küçük dilinizi nötr pozisyona getirin

Diliniz blok yapın ve arka kısmı ile havayı sıkıştırın

Sıkışan hava epiglottis kapalı olduğu için ciğerlere geri dönemez

Küçük dil nötr pozisyonda olduğu için girişi açık olan burun boşluğuna doğru itilecektir.

Burnunuzu kappattığınız için dışarı kaçamayan havanın gidebileceği tek yer östaki kanalıdır

Kulaklarınız eşitlenir.
Dilinizle uyguladığınız basınç, kulak zarlarınızı dışarı itip eşitlemeye yetecek güçtedir. Basınç uygulamaya devam ederseniz, zarların bu defa dışarı doğru itildiğini hissedersiniz. Çalışırken zarar verecek kadar ileri gitmeyin.

Frenzel tekniği, kontrollü basınç uygulama imkanı verdiği için hem hava tüketiminin çok daha az olması hem de kulak zarlarına zarar vermeden eşitleme sağladığı için çok avantajlıdır. Maske eşitlemek için de aynı tekniği burnunuzu kapatmada kullanabilirsiniz.

BASKIN AVI VE KIYI AVCILIĞI

Yazımıza başlamadan önce kesinlikle çok önem arz eden bir konuya değinmek istiyorum.Bu konu baskın avının ve kıyı avcılığının daha iyi anlaşılabilmesi için üzerinde durulması ve düşünülmesi gereken bir noktadır.Şöyle ki;bu spora gönül veren bizler kesinlikle birer serbest dalışçı değil;serbest dalışla av yapan insanlarız.Yani bizim esas işimiz serbest dalış değil;avcılıktır.Öncelikle bu olguyu aklımızdan hiçbir daim çıkarmamamız ve suyun altındayken her an bir avcı gibi hareket etmemiz gerekmektedir.Etkin ve kaliteli bir zıpkın avcılığı için her ne kadar serbest dalış teknikleri bilinsede;burda önemli olan avcılık teknikleridir.İşte baskın avı ve kıyı avcılığı,serbest dalış açısından kolay olduğu kadar;kesinlikle şunu söyleyebilirim ki,avcılık ve avı vurma açısından da en zor teknik olup bu işin aslında alfabesidir.
Baskın avının ve kıyı avcılığının başarısını etkileyen bir çok faktör mevcuttur.Bunları sıralayacak olursak;
-Havaya göre seçilen mera,
-Seçilen tüfek boyu ve cinsi,
-Meranın dip yapısına ve rengine göre seçilen elbise,
-Kamufle olabilme sanatı,
-Motivasyon ve konsantrasyon,
-Sakinlik ve sessizlik,
-Zamanla oluşan tecrübe…
1)HAVAYA GÖRE SEÇİLEN MERA
İlk kriterimiz yani havaya göre mera seçebilme becerisi bu işin alfabesi olmakla beraber ;aynı zamanda bu zıpkın avcılığının kırılma noktasıdır.Zıpkın avcılığında başarı hava tahminlerini,rüzgarı,dalgayı ve ay durumunu bilmekten geçmektedir.Benim her zaman kullandığım bir sözümü burada sizlerle paylaşmak isterim.”Hava demek,balık demektir.”Çünkü balık rüzgar yönüne göre hareket etmekte ve yer değiştirmektedir.Hangi havada,balığın hangi meraya geçeceği tutulan bu notlarla zaman içerisinde tecrübe edilecektir.Buradan hareketle,bu spora yeni başlayan arkadaşlar öncelikle rüzgar yönlerini iyice öğrenmeli ve bu rüzgarları avlandığı bölgede takip edip,küçük bir defterde not tutmalıdırlar.Kısa bir örnek verecek olursak;Akdeniz ve Ege için poyraz(kuzeydoğu) rüzgarı kıyıları berraklaştırırken;açıkları bulandırmaktadır.Marmara’da ise poyraz İstanbul tarafını berraklaştırırken,Yalova tarafının kıyılarını bulandırmaktadır.Aksine Karadeniz kıyıları ise poyraz rüzgarını karşıdan almakta ve kıyılar Karadenizde poyrazla bulanmaktadır.Yani Ege’de yaşayıp,sert poyraz havalarda açıktaki taşlara ava gitmek pek randıman vermeyecektir.Çünkü su da görüntü az olacağından derin avcılığının riski artacak ve av kaliteniz düşecektir.Baskın avı ve kıyı avcılığı genelde kıyı meralarda yapılacağından özellikle bu hava bilgilerinin iyi anlaşılması ve bilinmesi gerekmektedir.
2)SEÇİLEN TÜFEK BOYU VE CİNSİ
Bu kriterde ise,avlanacağınız meranın dip yapısına ve o günkü rüzgar durumuna veya meranın berraklığına göre tüfek seçilmesi gerekmektedir.Şöyle ki;dip yapısı taş olan bir mera çok bulanmayacağından 100’lük yada 110’luk tüfeklerle av yapılabilirken;dip yapısı yüksek ot ve çamur olan bir merada ise 75’lik veya 82’lik tüfekler kullanmak gerekmektedir.Ayrıca bu noktada çok önemli bir püff noktayı ve tecrübemi de sizlerle paylaşmak isterim.Şayet sıfır kıyı avı yapıyorsanız,tüfeğinizin makarasını çıkarın yada makaranın kilidini açmayın.Fakat ilk şişe bağlanan misinanızı çift sargı olarak en az 6 metre olarak ayarlayın.Çünkü sıfır kıyıda vuracağınız bir küçük balık bile makarayı açacak ve merayı dağıtacaktır.Böylelikle ilk makarayı açan balıktan sonra sizin o meradaki av randımanınız bitecektir.
3)MERANIN DİP YAPISINA VE RENGİNE GÖRE SEÇİLEN ELBİSE
Öncelikle elbise renginin ve kamuflajının tek önem arz ettiği yer kıyıda yapılan avdır.Çünkü derinde zaten elbiselerimizin rengi inilen derinliğe göre renk değiştirmektedir.Meranın dip yapısının rengine yakın kamufle elbiseler seçersek,bize avantaj sağlayacaktır.Ayrıca kıyı avcılığında genellikle sürünme mesafemiz fazla olduğundanözellikle dip yapısı taş olan meralarda jarse elbiseler smooth-skin elbiselere göre daha çok tercih edilmelidir.Zira dipteki taşlar smooth-skin elbiseyi çok çabuk yırtacağından,av randımanınızı düşürecektir.
4)KAMUFLE OLABİLME SANATI
İlk başta da belirttiğim gibi,asla unutulmamalıdır ki;bizler avcıyız,serbest dalışçı değil.Avcılığında en önemli tekniklerinden biri kamufle olabilmektir.Yani baskın ve kıyı avcılığında avınıza yaklaşabilmek adına önünüzdeki her nesneyi kullanmalısınız.Mesela dibi taş olan bir merada 10 metre önünüzde yemlenen bir levreğe yanaşırken,kesinlikle taşları kendinize siper etmeli,taşların üstünden aşarak değil;aralarından geçilmelidir.Yani kendinizi bulunduğunuz ortama,meranın yapısına uydurmanız gerekmekte ve kesinlikle meraya yada denize zıt bir nesne gibi durmamalısınız.Bir nevi balık gibi düşünebilme ve hareket etme yeteneğidir.Bu da zamanla avladığınız balıkların davranışlarını gözlemlemekle oluşacaktır.
[IMG]file:///C:/Users/turkan/AppData/Local/Temp/msohtmlclip1/01/clip_image001.gif[/IMG]5)MOTİVASYON VE KONSANTRASYON
Aslında motivasyon ve konsantrasyon zıpkın avcılığının her tekniğinde önem arz etmekle birlikte;kıyı ve baskın avcılığında balığı vurabilmek için daha çok önem arzetmektedir.Çünkü diğer tüm tekniklerden farklı olarak baskın ve kıyı avcılığında balıkla birden karşılaşılmaktadır.İşte bu ani karşılaşmada sonuç alabilmek için her an hazırda ve tetikte olmamız gerekmektedir.Özellikle kıyıdaki topukluk meralarda,topuklara yaklaşırken hazır olunmalıdır.Çünkü yemlenmek için kıyıya gelen balıklar genellikle topukların içinde avını beklemekte ve buda bize avantaj sağlamaktadır.Bu tip avda tüfeğimizi agaşonda yatarken yaptığımız gibi çok ileri çıkarmadan,hafif geride tutarak her an atış yapabilecek şekilde taşımalıyız.Lakin,çok ilerde tutlarak taşına tüfek,vücudunuzdan uzanan zıt bir nesne gibi olmakta ve uzağınızda olan balıklar bundan huylanarak,siz balığı görmeden kaçmaktadırlar.
6)SAKİNLİK VE SESSİZLİK
Avcılığın en önemli kriterlerinden olan bu kriteri şöyle bir avcı atasözüyle başlatmak istiyorum…”AVCININ BİR AYAĞI KIRIKTIR.”Bu atasözünü hayatlarını av peşinde harcamış,saygıdeğer avcı büyüklerimiz devamlı bizlere bunu söylerlerdi.Biraz açacak olursak bu sözü,her ne avına giderseniz gidin,mümkün olduğu kadar yavaş gezmelisin, demektir.Kıyı avcılığında da aynen geçerli bir sözdür.Kıyı meralarda gezerken mümkün olduğu kadar palet çırpılmamalı,elinizle yerden çekerek milim milim ilerlenmelidir.Baskın ve kıyı avı yapan biri hem derinde yüzüp hem kıyıdaki balığı avlaması imkansızdır.Kıyıdan biraz açıldığımız taktirde kıyıdaki balıkların bizi fark etmesi,bizim onları görmemizden çok çok önce olacağı için merada balık olmadığını düşünüp tecrübelerimize yanlış bir bilgi aktarmış olacağız.Demek ki kıyı ve baskın avcılığında mümkün olduğu kadar kıyıya paralel ve palet çırpmadan yerden çekilerek gidilmelidir.Ayrıca 50 cm suda bile bir balığa yanaşmak için,önünüzde olan kamuflaj nesnelerini kullanarak,mümkün olduğu kadar palet çırpmadan dipten gidilmeli ve dibe batmadan şnorkeli ağızdan çıkarılmalıdır.En önemli hususa değinecek olursak,balığa yaklaşırken,kesinlikle balığa 90 derece maske açısıyla bakılmamalı,kafanızı 45 derece yere eğerek gerekirse balığa tek gözle bakarak yanaşmalıyız.Çünkü kıyıda 90 derece açıyla duran bir maske güneşli bir havada ayna gibi parlama yapacaktır.
Zaten sevgili abimiz Jak Boeno’da her zaman der ki;bu işin üç ana kuralı vardır.Bunlar:
-Sakin olmak,
-Daha sakin olmak ve
-Çok daha sakin olmak…
7)ZAMANLA OLUŞAN TECRÜBE
Hepimizin bildiği gibi yapılan her işin kalitesi tecrübeyle sabittir.Zıpkın avcılığında da çok önem arz eden bu konu da tecrübenin daha çabuk kazanılması adına ;yapılan her avın yeri,tarihi,miktarı,o günkü hava durumu bir deftere kayıt edilirse,ilerleyan yıllarda bu notlar kullanılarak çok daha çabuk tecrübe kazanılmış olacaktır.
Unutmayınız ki;”Söz uçar,yazı kalır…”

KULE TEKNİĞİ
(SATIHTAN BALIĞA YAKLAŞMA TEKNİĞİ)

Kule tekniği de tamamıyla bir avcılık tekniği olup,zıpkın avcılığı teknikleri içerisinde en basit(sade),meradan meraya uygulama şekilleri olmayan ve avlanma esnasında avcıyı en az yoran tekniktir.Şöyle ki;kule tekniği agaşona göre çok daha kolay apne(nefes tutma) disiplini gerektirdiği için,avcı av esnasında fazla yorulmaz.Fransızca,”couler” kelimesinden dilimize geçen ”kule” sözcüğü Fransızcada ”süzülmek” ve ”akmak” anlamını taşımaktadır.Adından da anlaşılacağı üzere bu tamamen balığa yaklaşmak için süzülme sanatıdır.

Efektif olarak kule tekniğini uygulayabilmek için gerekli kriterleri sıralayacak olursak;
1)HAFİF ÇALKANTILI MERALARIN SEÇİMİ:
Tüm tekniklerde olduğu gibi,bu teknikte de sesizlik büyük önem arz etmektedir.Bu yüzdendir ki;ölü gibi hareketsiz bir denizde,ses olduğundan çok daha çabuk yayılacağından çalkantılı sular daha çok tercih edilmelidir.Ayrıca,nötr(ölü) akıntıya sahip meralardaki balıklar,çalkantılı sulara nazaran tehlikeyi çok daha hızlı fark edebilmektedirler.Taktir edersiniz ki;dipteki balık için ördek dalışına başladığımız ilk anda yada süzülüşte istemeden de olsa çıkaracağımız bir sesi,çalkantılı sular daha iyi absorbe edebilecektir.Buradan da anlaşılacağı üzere her zaman çalkantılı sular tercih sebebidir.
2)SUYU BERRAK OLAN MERALARIN SEÇİMİ:
Kule tekniği sadece berrak sularda etkin olarak uygulanabilmektedir.Çünkü etkin bir kule tekniği için balığı görmeli yada yerini önceden bilmeniz gerekmektedir.Satıhtan balık görülerek,doğru açı ve teknikle balığa süzülme tekniği diye de adlandırabiliriz.
3)DOĞRU TEKNİK VE AÇIYLA SÜZÜLME:
Başarılı bir kule tekniği için yapılması gerekenleri sıralayacak olursak;
-Öncelikle sesi minimize etmek adına şnorkel ağızdan çıkarılmalıdır.
-Mümkünse 90 derece açıyla ördek dalışı yaparak dalma esnasındaki su çırpıntısını en aza indirmek.
-Aşağı süzülürken negatif yüzerlikte olup,ayakları birleştirip palet çırpmayarak,vücudun bir zıpkın gibi dümdüz pozisyonda olmasına dikkat etmek.Çünkü böyle bir durumda balık sizi tek bir nokta gibi görecektir.
-Ani hareketlerden kesinlikle kaçınmak.
-Aşağıda şekilde de görüleceği gibi iniş yaparken mümkünse 90 derece yada en kötü 75 derecelik tam dik denecek bi açıyla balığa yaklaşılmalıdır.
-Ani hareket ve aşırı ses çıkarılmadığı sürece balıklar bu koridoru görmeyecektir ve başarı oranınız minimum % 85 olacaktır.
4)ZIPKIN VE PALET SEÇİMİ:
Kule tekniği tamamen balığa yaklaşma sanatı olduğu için,kesinlikle kısa tüfekler önerilmemektedir.Genellikle 100 cm’lik veya daha uzun tüfeklerin bu teknikte başarı şansı daha yüksektir.Palet seçimine gelince ise,sert ve uzun pala paletler bu teknikte daha çok kabul görmektedir.Çünkü satıhta ördek dalışıyla başlanan süzülmede ne kadar az palet vuruşuyla negatif yüzerliliğe geçilebilirse;balığa o kadar kolay yanaşılabilir.
5)AĞIRLIK MİKTARININ İYİ AYARLANMASI:
Kule tekniğinde ağırlık hesabı diğer tekniklerden biraz farklılık arz etmektedir.Şöyle ki;avlanacağımız meranın derinliğine göre farklılıklar gösterse de;daha az palet vuruşuyla negatif yüzerliliğe geçebilmek için,ağırlık miktarımızı olağandan biraz fazla tutmalıyız.Fakat bu miktarın arttırılışında aşırıya kaçmamak,yüzeye çıkarken bize fayda sağlayacaktır.
6)ATIŞ ZORLUĞU:
Bu tekniğin belkide en zor kısmı atış noktasıdır.Çünkü kule tekniği balığa dik atış yapmayı gerektiren bir pozisyon olduğu için;atıştaki başarı yüzdemizin yüksek olması gerekmektedir.Çoğu zaman avcılar balığa dik olarak yaklaştıkları için,atıp atmama konusunda tereddüte düşüp,bu tereddütten dolayı tüfeğin kabzasını gereğinden fazla sıkarak atış hatası yapmaktadırlar.Ama tüm tekniklerde olduğu gibi bu teknikte de gayet sakin ve rahat olunmalıdır.
Taş altı avcılığı
Taş altı avcılığı
Su altı dünyası, çok farklı dip yapıları sunar. Bu farklılıklar, kumluk düz zeminlerden başlar, bitkilerin yayıldığı çayırları ve, çeşitli kalker ve koral oluşumların zaman içinde birikerek oluşturduğu katman ve labirentleri içine alır, yer sarsıntıları ve çökmeler sonucu meydana gelen çatlak ve plakalıklar ile, kıyılara yakın doğal dökme taşlıklar ile bir bütün oluşturur.
Bir çok tür, bu yapılarda yaşamlarını sürdürürler. Konumuzla ilgili olanların çoğunluğu, yerli balıklardır. Orfoz ve gelincik gibi bazı türler, seçtikleri, kovuk, çatlak ve mağaralarda yuvalanır ve genellikle uzun dönemler yuvalarını. değiştirmezler. Özellikle orfoz, yuva seçerken, iyi havalanan, birkaç girişi olan yerleri tercih eder.
Bu grubun dışında, kaeragöz ve eşkina gibi yaşamlarını yani beslenme ve üremelerini taşlık bölgelerde sürdüren, ancak belirli dönemlerde göç eden cinsler de vardır.
Av tekniğini bu parametreler belirleyeceğine göre, yer seçimi ile avlanma malzeme ve şekillerini sırası ile inceleyelim.
Bölge ve av yeri seçimi
Konumuz taşaltı avcılığı olduğuna göre, av merasını seçerken taşlık bölgeleri dikkate alacağız. Kıyı şeridinde avlanacaksanız, kıyı profili size fikir verir. Genellikle, kıyı yapısı, su altında da devam eder. Kumluk ve yatay bir sahil, büyük ihtimalle aynı su altı yapısına sahiptir. Kayalıkların ve taşlık yamaçların denize dik indiği yerlerde derinliğin birden arttığı, ağırlıklı döküntü taşlık bir dip yapısı olacaktır. Tekne ile avlanma imkanınız varsa, açıkta sığlıklar ve plakalıklar arayın. Bunun için, sounder kullanabileceğiniz gibi, etrafınızdan bilgi toplamakta önemlidir.
Yemli olta balıkçılığı yapanlar genellikle taşlık bölgelerde avlanırlar, derinliği konusunda bilgi edinirseniz, verimli bölgelere rastlayabilirsiniz. Bu örnekleri çoğaltmak mümkün, bölge seçimi, biraz da bilgi toplama becerinize dayanıyor.
Tahmini yer belirledikten ve suya girdikten sonra, ilk yapacağımız, genel bir gözlem olmalıdır. Bunun sonucunda o bölgenin verimli olup olamayacağını tahmin ederiz. Eğer, uygun derinlikte taşlık bir bölgede isek yer seçimiz doğrudur. Bu noktadan sonra, taşaltı avcılığının temel parametrelerinden biri olan ” balığı bulabilmek ” becerisi devreye girer. Bütün av tekniklerinde balığı bulmak önemlidir. Türlere, av şekillerine, dip ve deniz yapısına,
iklim ve gün saatlerine göre, balığı bulmak çok değişkenli bir denklem oluşturur. Buna rağmen, tecrübeler belirli kurallar oluşturmuştur.
Taşaltı avcılığında, balığı bulabilmek için, öncelikle ” canlı taş ” ları bulmak gerekir. Bu deyimi açıklamak için belirli parametreler vardır ;
Bazı taşlar diğerlerine oranla daha yeşildir. Üzerlerinde çok çeşitli bitki barındırmaları canlılık belirtisidir.
Gri ve beyaz taşlar genellikle boştur, ancak, karagöz gibi açıkta gezen balıklar, stres altına girdiklerinde en yakın taşaltına sığınacaklardır. Bu gibi istisnalar haricinde, pek vakit kaybetmeyin.
Son 10 senede, özellikle yerli balıkların davranış biçimleri oldukça değişti. Büyük ve derin mağaralar, geniş ağızlı taşlar genellikle boş çıkıyor. Aksine, hiç tahmin etmeyeceğiniz, yatay ve dar girişli, dip taşları, ilginç sürprizler yapmakta.
Aynı taş yapısına sahip bir merada, bazı taşların etrafında, diğerlerine oranla, belirli cinslerde küçük balıkların oynaştığını görürsünüz. Büyük ihtimalle, daha irilerini içeride bulacaksınız.
Girişi ve içi, çok yosunlu, az ışık alan ve az havalanan taşları atlayın.
Bu örnekler, her yeni dalışınızda, deneyimlerinizle birlikte artacaktır.
Malzemeler
Taşaltı avcılığı için, öncelikle tüfek boyu seçimi yapmalıyız. Genel bilgi için tüfeklerle ilgili yazımda, oran tablosuna bakabilirsiniz. Çok dar ve zor taşlar için 50 cm, dar plakalar ve nispeten geniş taşlar için 60 cm. tüfek boyu uygundur.
Geniş plakalıklar çoğunlukta ise 75 cm. tüfek kullanmak açıktaki balığı da vurma şansı getirir. Kısa kelebekli 6.5 mm şiş kullanın. Avınız taşa çok yakın durabilir. Bu pozisyonda, şiş balığı geçtikten hemen sonra taşa çarpacaktır.
Büyük ihtimalle, kelebek açılamadan geri seker. Bu gibi tatsız durumlarda kalmamak için, şiş ucunu olabildiğince kısaltın ve tekrar sivriltin. Lastiklere gelince, yakın atış nedeni ile, fazla güce ihtiyaç yoktur. 16 mm çap iş görür, ancak, orfoz gibi kalın ve kemikli avlar için çapı 18 mm, ye çıkarın.
Taşaltında avlanmak her zaman sürprizlere açıktır. Bu sürprizler sevindirici olabilir. Ancak şişin takılması veya saplanması yahut vurulan balığın, çıkarılamaması gibi tatsız da olabilirler. Yanınızda doğru malzeme varsa, her zaman bir çare üretilebilir. Öncelikle, kemerinizde, şiş kakıcı taşıyın. Avuç içine oturan ve T biçiminde olan paslanmaz malzemeden yapılmıştır. Ucundaki kıvrık bölümde, şişin arkasındaki tetik oyuğunu içine alacak ölçüde bir yarık vardır. Şişi kurtarmanın en kolay yolu, ekseni etrafında yarım tur çevirmektir, ancak eldiven veya çıplak elle bunu yapmak zor olur. Bu küçük malzeme ile şişinizi kurtarabilirsiniz.
Orfoz avında, en çok başımıza gelen, dışarı almaktaki güçlüktür. Atışınız doğru yere yapılmışsa, problemler azalır, ama her zaman bu imkan olmuyor. Balık kendini sıkıştırdı ise, öncelikle ikinci bazen üçüncü atışlar yaparak öldürmek gerekir. Bunun için, kelebeksiz şiş kullanın. Aynı tüfekle bir çok atış yapabilirsiniz.
Orfoz avı yapacağınızı önceden belirleyebiliyorsanız, yanınızda makara ve orfoz şamandrası bulundurun.
Avınız sıkışmış ise, makara ipini sağarak yukarı çıktıktan sonra, küçük bir şamandrayı, tüfeğinizin, palamutuna bağlayın. Bunu yaparken dikkat edilmesi gereken, şamandranın satıhtan 1 mt aşağıya bağlanmasıdır.
Böylece , ip sürekli gerginliğini korur ve balık yuvasında daha derine gidemez. Daha sonra, birkaç sağlam atış ile avınızı öldürün. Dışarı almakta zorluk çekiyorsanız, ganço ( kakıç ) kullanmanız gerekiyor.
Vurduğunuz avı, yaralı kaçıp sığınsa bile ele geçirmek için muhakkak uğraşın. İyi bir su altı avcısı olmanın ilkelerinden biri de budur.
Teknik incelikler
Diğer bütün tekniklerde olduğu gibi, sessizliğin ve su içinde hareket etmenin önemini bir daha vurgulamak isterim.
Yarım kuleler ve keşif dalışları ile belirlediğiniz potansiyel taşlara inerken çok sessiz olun. Taşların içi, genellikle dışarıya oranla daha karanlıktır. Gözünüzün alışması zaman alabilir. Öncelikle, satıhta iken, güneşe veya gökyüzüne bakmayın. İnişiniz esnasında, kısa aralıklarla gözlerinizi kapatırsanız, uyum sağlamaları daha kolay olur. Bu işlemi, dibe vardıktan sonra taşa tutunurken de kısa bir an yapabilirsiniz.
Her zaman, taşın ağzına, geriden yaklaşın. Önden gelirseniz, avınız sizi önceden farkeder. Taşa vardığınız zaman paletlerinizi iki yana açarak düşüşünüzü frenleyin ve boşta kalan elinizle, tutunun.
Taşın içine başaşağı pozisyonda iken bakmaya çalışın, biraz rahatsızlık verse de, zamanla alışmanız gerekiyor.
Eğer taşa doğal yüzme pozisyonunda yaklaşırsanız, vücudunuzun bütünü veya büyük bir bölümü içeriden görünür.
Dipteki taşlara ise başka türlü bakma şansınız da zaten pek yoktur.
Balıkların çoğu ışığa duyarlıdırlar, içeri bakarken, taşın ağzı bir miktar kapanacağı için, içeri giren ışıkta değişmeler olur ve balık hemen tepki verebilir. Çok ağır hareket edin. Fener kullanmak gerekirse, direkt içeri tutmak yerine, önceden yakın ve ışığını parmaklarınızla frenleyerek ve mümkün olduğu kadar azını kullanın.
Doğal yapıya uymayan her nesne balığı ürkütür. Buna, şiş ucu ve kelebek te dahil. Tüfeğinizi kesinlikle başınızdan ilerde tutmayın ve taşın içine önceden sokmayın. Bunu yapmak avınıza, gelişinizi ve ” iyi niyetlerinizi ” önceden belirtir. Tüfeğinizi, kabzasından ters tutun, öyle ki, tetiği baş parmağınızla çekme durumunda olasınız. Kolunuzu yana açarsanız, şişin ucu maskeniz hizasını geçmez.
Gelişigüzel atış yapmak son derece yanlıştır ve büyük ihtimalle, ucu yamuk boş bir şişle yukarı çıkarsınız.
Yaraladığınız balık yırtıp kaçabilir ve beraberinde diğerlerinin de paniklemesine neden olur. En iyi ihtimalle kovuğun içinde daha derinlere giderek sıkışacaktır. Hepsi problem demektir.
Bu durumlara düşmemek için, iyi görmediğiniz yere atmayın. Bu açıklama atış yaparken ağır davranmak anlamına gelmez, pozisyonun doğruluğundan ve vuruş noktasının hayati bölgeleri kapsadığını gördüğünüz an tetiği çekin, her zaman daha iyi pozisyonu beklemek mümkün ancak, fazla beklerseniz kaçırırsınız.
Bir karaltı, küçük bir kuyruk hareketi, parlayan bir yüzgeç, tatsız sürprizlere neden olabilir.
Öncelikle avınızı tanıyın. Örneğin ilk bakışta, içerisi de biraz karanlık ise mığrı, gelinciği andırır.
Avınızı gördünüz,görüş iyi, pozisyonunuz doğru, küçük bir bilek hareketi ile tüfeğin yönünü ayarladınız, avınız size atış süresi bırakıyorsa, tetiği kararlılıkla çekin.
Tüfeği elinizden attınız, ( bu arada, tüfeğin şiş yokken yüzer olması gerektiğini de hatırlatalım ), şişin ucunda balık varsa, hemen almakla sonraya bırakmak arasında seçim yapmanız gerekiyor.
– Öncelikle, kendinizi dinleyin. Oksijen tüketimi ve dipte geçirdiğiniz süreye orantılı olarak, limitleriniz dahilinde zamanınız varsa, avınız da kolayda ise çıkarabilirsiniz. Şişi tutun ve hafifçe ileri iterken çeyrek tur çevirerek geri çekin. Eğer bir takılma varsa ve şiş kesinlikle gelmiyorsa zorlamayın.
– Bu durumda, yukarı çıkın ve dinlenin. Avınız büyük olabilir, özellikle de orfoz söz konusu olduğunda, bazı önlemler almanız gerekiyor. Makaranız varsa, gergin sağarak yukarı çıkın ve şamandra bağlayın. Bu malzemeler yoksa, şiş ipini, taşın etrafına sararak tüfeğinizi bırakmaktan başka çare kalmaz. Yüzeyde iyice dinlenip gevşedikten sonra, tekrar inin ve avınızı çıkarın.
Şiş ucundaki balığa ulaştıktan sonra, sağlama almanız gerekir. Küçük balıkları, baş ve solungaç altından tutabilirsiniz, orfozu, baş ve işaret parmaklarınızı bir pense gibi kullanarak, gözlerinden yakalayın, solungaç kapakları çok kuvvetli olduğu için, altlarına elinizi sokmayın.
Birkaç sebepten dolayı balığı hemen öldürün, bu konuyu ayrı bir başlık altında göreceğiz.
Vurduğunuz avı bırakmamaya özen gösterin.
Taşaltı tekniği, su altı avcılığı sporunun en ağır ve zor olanıdır. Açık su avında, karşınıza aniden de çıksa, avınızı görme ve tanıma fırsatınız vardır. Oysa, taşaltına bakmadan içeride ne olabileceğini ancak tahmin edebilirsiniz.
Beklemediğiniz durumlarla karşılaşmak olasıdır. Bu yüzden, en çok adrenalinin de taşaltında olduğunu söyleyebilirim.
Her zaman hatırlamanız gereken birkaç nokta risklerinizi azaltır.
Limitlerinizi iyi bilin ve onlara saygı gösterin.
Tükenmeye başladığınızı hissettiğiniz anda, herşeyi bırakıp çıkın, alınamıyan balık için son bir deneme daha yapmak, oldukça büyük problemlere neden olmuştur.
Neye tetik çektiğinize dikkat edin.
Doğru ve bakımlı malzeme kullanın.,
AGAŞON TEKNİĞİ
Balığı Çağırma Sanatı
Balıkların doğal koşullarda meraklı canlılar olduklarını farketmişsinizdir. Agaşon tekniği, onların bu davranış biçimlerinden faydalanma temeline dayanır ve açık suda yapılabilecek en uygun avlanma şeklidir. Diğer tekniklerle avlanması pek mümkün olmayan birçok makbul balık bu teknikle avlanabilir.
Başarılı bir agaşon sonsuz keyif verir. Su altında, avınız ile aynı şartları paylaşarak giriştiğiniz düello, bu ortama ne kadar uyum sağlayabildiğinizle orantılı olarak başarıya ulaşır.
Her mevsim ve derinlikte yapılabilen agaşon avının tecrübelerle oluşmuş genel kurallarına göz atalım .
GENEL KURALLAR
Yer seçimi başarılı bir agaşonun püf noktasıdır. Yattığınız yer ve pozisyonunuz yanlış ise, uzun süre beklersiniz.
Görüş iyi ise, keşif dalışına pek gerek duymadan, satıhtan yer seçimi yapabilirsiniz. Avınızın aydınlık taraftan gelmesini sağlamak için gölge ve aydınlığın karıştığı yerleri tercih edin ve yatacağınız yeri gölgede seçin.
Genellikle aynı meralarda dalıyorsanız, dip yapısını ve balık davranışlarını inceleyin ve hatırlayın. Balıklar tehdit altında iken sığdan derine doğru kaçmayı tercih ederler, o halde, derinden sığa doğru yatıp beklemek daha iyi sonuç verir.
Aynı noktada arka arkaya agaşon yapmayın. İlk denemenize kimse gelmemişse, hemen arkasından yapacağınız ikinci denemeye de kimse gelmeyecektir.
Seçtiğiniz yere olabildiğince farkedilmeden ulaşın. Dip yapısı uygunsa, apnea kondisyonunuzun izin verdiği ölçüde, dalışınıza geriden başlayın ve agaşon noktasına dipten saklanarak ulaşın.
Dibe birkaç metre kala palet vurmayı kesin, negatif iseniz sessizce düşmek çok avantaj getirir.
Seçtiğiniz yere ulaşınca doğru yönde yatın ve dip yapısının size sunduğu tüm imkanlardan faydalanın. İçine sığabileceğiniz derin çatlaklar, erişteler, üzerine yatabileceğiniz yukarı meyilli büyük taşlar uygun yerlerdir.
Cinslerin davranış biçimleri farklıdır. Levrek, karagöz, kikla agaşona iyi gelirler. Saklandıktan sonra kendinizi göstermeniz hemen sonuç verir. Aksine sinarit ve çipura son derece temkinli ve kurnaz balıklardır.
Dip yapısı çok engebeli ve taşlık ise, çok zor yaklaşırlar, bu nedenle sinarit avı için düz zeminler daha uygundur.
Balık davranışları ve avlanma yöntemlerini ayrı bir konu olarak ele alacağız.
Saklanmanın yanısıra, ses kaynakları kullanmak da balıkların dikkatini çeker. Gırtlağınızdan çıkaracağınız ritmik sesler, kemere veya taşa vurulan kabza, lastik gıcırtıları meraklarını cezbeder.
Kumluk dipte iseniz, önünüzde bir miktar kum kaldırıp bulanıklık sağlayın. Bu yöntemi sadece kumluk zeminde uygulayın, çamur varsa bulanıklık uzun süre kaybolmaz. Avınız sizi net olarak göremediği için yakınınıza kadar sokulabilir, ancak sizin de onu görme imkanınız kısıtlıdır. Karşılaşma çok ani olabilir. Buna hazırlıklı olun.
Atış için her zaman hazır olmanız gerekir. Tüfeğinizi kolunuzun devamı gibi ileri uzatabilecek kadar müsait çatlak veya zemin bulmak zordur, ayrıca yön değiştrmeniz gerekirse, kolun tamamı hareket edeceği için avınız büyük ihtimalle kaçacaktır.
Tüfeğinizi, önünüzdeki uygun bir noktaya, ortasından dayayın. Dirseğiniz kırık pozisyonda iken, küçük bir bilek hareketi ile, tüfeğin yönünü değiştirebilirsiniz. Yattıktan sonra hareket etmek doğru değildir ancak çok küçük değişiklikler gerekebilir.
Başınızı oynatmayın. Sığ agaşonlarda geniş görüşlü makeler kullanırsanız, sadece gözlerinizle etrafı ve avınızın hareketlerini takip edebilirsiniz.
Üzerinize birden fazla balık geliyorsa, içlerinden birine odaklanın. Daha büyüğünü görürseniz bile, hedefinizi değiştirmeyin. Çok sık yapılan bir hatadır ve genellikle agaşon, boşa atışla veya hiç atış yapmadan sonuçlanır.
Tüfeğinizin yönünü değiştirmek isterseniz, bu hareketi çok ağır yapın ve boşta kalan elinizle lastiklerin titreşmelerini önleyin.
Yer seçimini yaptıktan sonra pozisyon alabileceğiniz noktaları tespit etmek için birkaç keşif dalışı yeterli olur.
Derinde avlanacaksanız, kemerinizi mümkün olduğu kadar hafif ayarlayın. Değişken ağırlık iyi bir yötemdir ancak elinizden bırakırken çıkacak sesler yüzünden önerilmez.
Kısa tüfeklerle agaşon yapılmaz. 100 cm idealdir. Güçlü lastik ve 6.5 mm uzun kelebekli şiş kullanın. Makara kullanın ve içinde dalış derinliğinin % 30 fazlası kadar ip olmasına dikkat edin.
Limitlerinizi aşmayın, son anda yapacağınız atıştan sonra vurduğunuz balığı yakalamak için nefesiniz yetmeyebilir, stres yaşarsınız. Bazen avınız çok nazlanır, bilin ki sizden çok daha uzun süre bekleyebilir.
Çok sığ suda özellikle levrek avı için, bilek ağırlığı kullanın. Kemeriniz de biraz ağır olsun. Tam doldurduğunuz ciğerleriniz sizi taşıdığı için, bir miktar hava bırakırsanız, düşersiniz. Bu hareketiniz, avınızın üstünüze gelmesini sağlar. Bu avlanma şeklini 1 metreden daha derin suda kesinlikle yapmayın.

Agaşon yapmak için uygun koşullar nelerdir ?
Görüş iyi değilse, aşağıdaki balığı göremeyeceğiniz için kule yapamazsınız. Aynı şekilde taşaltı avı için yer seçemezsiniz. Bu durumda, agaşonda balık vurma şansınız daha fazladır.
Çalkantılı deniz, taş içinde barınan balığı rahatsız ve dışarıda durmaya zorlar. Teniğinizi ilerletmek için iyi fırsatlarla karşılaşabilirsiniz.
Agaşon yapmak için balık görmeniz gerekmez, seçiminiz doğru ise ve tekniğiniz oturmuş ise, yattığınız zaman balık sizi görecektir.
Farklı dip yapılarının birbirini kestiği yerlerde örneğin, eriştelerin içinde döküntüler bulursanız, şansınızı muhakkak deneyin.
Ani yükselen kıyılar ve topuklar derinden sığa doğru yatmak için idealdir. Avınız yukarıdan aşağıya daha rahat gelir.
Sığ ve derin suda agaşon
Agaşon tekniği, varyasyonlarını da hesaba katarsanız, her derinlik ve dip yapısında uygulanabilir. Ancak derinlik farkı, bu tekniğin başarısına doğrudan etki eder. Avlanma bölgesini iyi tanıyor ve derinliği biliyorsanız bu faktörlere göre hareket etmenizde fayda var.
Sığ suda agaşon
Özellikle kış aylarında daha verimlidir. Yaz mevsiminde, avlanacağınız sığlıklar, daha yoğun bir baskı altındadır.
Tekne trafiği, olta balıkçıları, denizi diğer kullananlar, balığı rahatsız eder ve açığa sığınmaya zorlar. Kışın bu hendikaplar olmayacaktır.
Sessizliğin çok önemli olduğunu tekrar hatırlatalım.Sığ suda, özellikle de çalkantı veya akıntı varsa paletleriniz başınıza dert olur. Onları mümkün olduğu kadar su üstüne çıkarmadan kullanın. Özellikle inerken paletlerin sağa sola kayması, büyük ve siyah bir kütle görüntüsü verir. Bu görüntü, avınız için tehlike ve uyarı anlamını taşır. Çabalarınız boşa gider. Yatacağınız yere mümkün olduğu kadar çabuk inin ve hemen pozisyon alın. Şnorkelinizi atmak önemlidir, dalış derinliğiniz, şnorkeliniz içinde kalan havanın boşalmasına
yetecek süreyi tanımaz.
Çalkantı, sığ suda bulanıklığa neden olur, avınızla aniden karşılaşabilirsiniz. Bu karşılaşmayı beklediğiniz için balığa oranla daha avantajlı durumda olursunuz. Ancak atış yapmak için çok hızlı adeta reflekslerinizle hareket etmeniz lazım. Tüfek boyu için 90 cm uygundur.
Ağırlığınızı dikkatle ayarlayın, yattığınız zaman pozitif olmamalısınız.
Sığ suda gün ışığı filtre olmaz ve tüm renkler görünür, bu nedenle kamuflaj elbiseler çok daha iyi sonuç verir.
Derin suda agaşon
Denize dik inen kayalıklar, açıktaki topuklar veya önceden belirlediğiniz sığlıklar, derin suda avlanmak için çok imkan tanır. Öncelikle, av merası denizden faydalanan diğer gruplar tarafından bozulmaz. Büyük balık, derinde daha rahattır.
20 metrelerde avlanabilmek, iyi bir apnea disiplini ve su içinde hareket becerisi gerekir. Nefes alma tekniğinizin gelişmiş olması çok önemlidir, bu ilerlemenin de ancak doğru ntrenmanlarla olabileceğini unutmayın.
Agaşon avı, saklanarak beklemeye dayandığı için, aşağıda geçireceğiniz süreye çok dikkat edin. Ciğerlerinizdeki oksijenin kısmi basıncı derine indikçe artar. Bu da size konfor ve rahatlık getireceği gibi tehlike de oluşturur.
Bu rahatlığa aldanıp dip süresini zorlamak muhtemel bir senkop için davetiye demektir. Limitlerinizi bilin ve saygı gösterin. İniş ve çıkışınız dahil olmak üzere 1’15” iyi süredir.
Uygun yer belirlemek için yarım kule ve keşif dalışı yapın, akıntıya karşı inin. Tüfeğinizi, ileri uzatılmış pozisyonda taşıyorsanız, dibe varmadan yanınıza alın.
Dip yapısı belirlenince, gözlemlerinizi tamamlamak için etrafınızda yavaşça dönün, küçük balıkların varlığı, büyüklerin de orada fakat ilk anda göremiyeceğiniz uzaklıkta olabileceklerini gösterir. İlk yatışınızda gelmemişlerse, büyük ihtimalle, merakları yeterince uyanmamıştır. Küçük yer değişiklikleri ile devam edin.
100 cm tüfek, güçlü lastikli uzun kelebekli şiş ve muhakkak makara kullanın.
Agaşon tekniği, her seferinde yeni deneyimler ve heyecan demektir.
Bu konuda tecrübelerimizin kısa bir özetini paylaştık. Faydalı olacağını ümit ederiz.
Konumuz ” Agaşon ” Tekniği…
Aguşon kelimesi bekleme yaparak balık vurma tekniği olarak tanımlanabilir.
Pusulamak ile farklı tekniklerdir…
İkisinden de kısaca bahsetmek istiyorum.

Sualtındaki hayatı incelersek, balıkların aslıda çok basit ve bir o kadar da karmaşık hayatlarının içinde biz insanların pekde yeri olmadığını görürüz. Balıklar üç temel içgüdü ile doğar ve ölürler. Bunlar sırası ile

* Yaşamın devamı için BESLENME
* Türün devamı için ÇOĞALMA
* Av olmamak için SAVUNMA
Bu üçlem, balıkların günlük faaliyetlerini özetliyor. Yani çoğunlukla uyanık olmak zorundadırlar.
Fakat balıklarında belli zaafları ve güdüleri vardır…
Aguşon..

Bu spora yeni başlayan birisi için balık vurmak, balığı satıhta görmek ve genelde avı kovalarayarak, büyük olasılıkla hüsranla sonuçlanacak bir manevradır. Aslında aguşon tekniğinin prensibi şu güzel sözde gizlidir.

”…balıklar hareketlerini aniden sonlandırmış nesnelere ilgi duyarlar…”

Bu ilgi sonunda eğer yanlış bir harekette bulunmadıysak avımız büyük ihtimalle merak içinde bize yönelecektir.

Aguşon yapacağımız yeri önceden kestirebileceğimiz gibi dibe indiğimizde de uygun bir yer bulup beklemeye başlayabiliriz.
Aguşon tekniği hakkında bir kaç püf nokta…

* Bekleme yatığımız yerde kütlemizi ne kadar küçük tutarsak balıklar için o denli az tehtitkar oluruz.

* Hedefimizi gördüğümüz anda bize yöneldiyse tüfeğimizi balığın geldiği doğrultuda hareket ettirmeye çalışırsak tüfeğimizi kütlesinide o ölçüde saklamış oluruz.

* Hedefimiz bize doğru yöneldi, herşey uygun ama bir anda döndü ve ürkek tavırlarla uzaklaşmaya başladı, bu esnada eğer balık yan dönmüş halde ve haala bizimle göz tamasını kaybetmediyse balığın uzaklaştığı oranda kendimizi biraz daha küçültüp aşağıya çekersek büyük ihtimalle dönücek ve bir şansımız daha olacaktır

* Eğer nefesimiz yerinde ve şartlarda uygun ise vurduğumuz balığı alıp çıkmak meranın sükuneti açısından iyidir.

* Ağırlık ayarını çok hassas yapmamız gerekir. Derinliği sabit bölgelerde tabana 2 m kala nötr olmalı ve aşağıya iniş yaptığımızda bir yere tutunma ihtiyacı duymamalıyız. Eğer paletlerimiz batmıyor ve kalın elbise ile sığ suda avlanıyorsak. Bilek ağırlığı ve gerekiyorsa sırt ağırlığı kullanmalıyız. Değişken derinlikteki bölgelerde ise. Derinlik ayarını dalış yapacağımız en derin noktaya göre yapmamız güvenlik açısından önemli. Sığ alanlarda ise ciğerlerimizi tam doldurmadan iniş yapabiliriz.

* Bekleme yapacağımız yerler açısından,
taşların kum ile birleştiği açıklıklar,
taşların bitip otların veya kırmalık dediğimiz çakıllık irili ufaklı parça taşların başladığı yerler
kayaların üzerlerinde oluşmuş doğal çukurluklar veya yarıklar
gölge kısımda kalan duvar dipleri
deniz çayılarının içi
mendirek taşlarının birip kumulların başladığı yerler ( açığa veya kıyıya doğru )
uygun yerlerdir.
* Denizlerimizde görüşün çok değişken olduğunu düşünürsek yanımıza alabildiğimiz en uzun tüfeği almakta fayda var. Bu çok net sular için 110 120 130 cm görüşün düşük olduğu yerler içinde 90 vaya 75 cm olabilir.
* Sığ sularda bekleme yapıyorsak geniş hacimli maskeler bize daha fazla bir görüş vericektir
* Meramız dar ve uzun olmayan bir alan ise mümkünse iki kişiden fazla suya girmemeye çalışın. Sesin suyun içindeki yayılma hızını hesap edersek ortamdaki üç dört kişi balıkların açığa veya taş altlarına kaçması için yeterli olacaktır.
* Satıhta yüzerken mümkün olduğu kadar sessiz olmalıyız. Paletlerimiz kesinlikle suyun içinde olmalıdır. Dalış yaparken dahi ördek sitili diye tabir ettiğimiz sitili kullanmalıyız. Sessizlik birinci kural.
* Bulanık veya net olsun etraftaki iri balıkları göremesekte varlıklarını hissedebiliriz.
Küçük balıklar özellikle papaz balıkları bizim işimize çok yarayacaktır. Normalde orta suda veya tabana yakın yerlerde gezen papaz balıkları iri balık varlığında adeta tabana yapışırlar. Ya da tüfeğimiz önde beklemeye başladık. İlk aşamada meraklı papaz balıkları zıpkına yönelecektir. Onları ürkütmemeye özen gösterin, çünkü papazlar erken uyarı sistemine sahiptirler. Özellikle sinarit, levrek, akya gibi avcıları önceden bilirler ve bizi uyarırlar. Beklemeye devam ediyoruz. Görüş çok iyi olmasa dahi papazlar zıpkının ucunda veya bikaç metre önümüzde güven içinde yüzüyorlar ve bizde onları izlemeliyiz. Ben bu tür ortamlarda kesinlikle balığa veya açığa bakmam, küçük balıkları izlerim, çünkü onlar benden daha önce avımı göreceklerdir. Bu sayede hem kendimizi sakinleştirmiş oluyoruz hem de işimizin bir kısmını bu küçük balıklara yüklemiş oluyoruz. Balıkların panik halinde kaçıştığı an çok kısa bir süre sonra avımız ile tanışırız.
* Eğer dalış yaptığımız yerde hafif bir pus varsa işimiz çok daha kolay olacaktır. Avımız bizi gördüğünde çokdan menzile girmiş olacaktır. Ama burada tartışılması gereken bir durum daha var. Eğer avımız bizi görmediyse bize neden ve nasıl gelicektir. Beklemenin genel prensibi balığın merakını kamçılamak olduğuna göre, görmediği bir cisme nasıl ve hangi nedenlerle geliyor ? Belki sesimize belkide suda çıkardığımız ve balığın yan organında yerimizi algılamasını sağlayan ufak titreşimlere. Burası tartışmaya açıktır.
* Bir diğer teknik ise balığın merakını kamçılayarak değil, balığın olası geçiş yerlerini tahmin ederek veya öğrenerek bekleme yaparak gerçekleştiririz. Bu biraz tecrübe ile gerçekleştirilebilinecek bir teknik. Aguşon tekniğine göre daha kolaydır ama balıkların olası geçiş noltalarını ve zamanlarını bilmek biraz zaman ve tecrübe gerektirir. Balıkların günlük faaliyetlerini gerçekleştirirken geçiş yaptığı, sürü halinde hareket ettiği noktalar vardır. Belli dönemlerde dere ağızları, belli dönemlerde ve saatlerde mendirek ağızları, belli türlerin toplu halde toplandıkları topuklar ve sığlıklar, bazı balıkların sevdiği gölge ve yarı karanlık alanlar, hatta bazılarının çok sevdiği kirli ve bulanık sular, çoğalmayı tercih ettikleri çok soğuk sular, avlanmayı tercih ettikleri küçük sürü balıkları ve sığ sular, tekne altlarından liman direklerinin karanlık köşelerine kadar farklı ortamlar için farklı balık türleri bulunur. Bunları hepimiz zamanla kazanıcağız…
Kamuflaj Sanatı
Avcılık avla avcı arasında geçen ve insanın var olduğu günden bugüne kadar süren bir taktik savaşıdır. Avcı avını avlayabilmek için ne kadar uğraşırsa av’da avlanmamak için o kadar uğraşır. Bunun en güzel örneği bazı canlıların kamufle olabilme yeteneğidir.

İnsanoğlu düşünme ve durum değerlendirebilme yeteneğini kullanarak zaman içinde yeni taktikler geliştirmiştir. Kamuflaj bunun için iyi bir örnektir. Eğer balıklar avlanmamak için kamuflajı kullanıyorlarsa (ki oldukça işe yarıyor) , avcılarda avına görünmemek için kamufle olabilmelidirler.

Günümüzde elbiseden palete, maskeden palamuta kadar birçok malzemenin kamuflajı yapılmaktadır. Ancak unutulmamalıdır ki bu renklerin harmonisi sadece işinizi kolaylaştırmak içindir.
İşte burada bir sorun ortaya çıkıyor. Doğru kamuflaj nedir ve nasıl kamufle olunur? Bu soruya cevap verebilmemiz için öncelikle kamuflajın ne olduğunu anlamalıyız.

Kamuflaj için kabaca canlıların vücud şekilleri, renkleri ve desenleri ile bulundukları ortama uyum sağlayıp zor görünür olmalarıdır diyebiliriz. İşte buradaki en can alıcı nokta uyum sağlanan “bulundukları ortam”dır.

Birçoğumuz kahverengi, siyah ve yeşil gibi doğada bol bulunan renkleri bir araya getirip birbirine karıştırmayı kamuflaj olarak kabul ederiz ve bunun kamuflaj olarak yeteceğini düşünürüz. Oysa bu tek başına yeterli değildir. Renklerden başka desen ve vücud şekilleri de kamuflajda oldukça önemlidir. Dipte yatacağınız zemin büyük taşların ve çatlakların olduğu bir zemin ise taşların üzerine değil de yanlarına yada çatlaklarına yatmak sadece siyah renkte bir elbiseyle bile kamufle olabilmeyi mümkün kılmaktadır. Sonuçta daha az görünmek için kamufle oluyorsunuz. Eğer malzemelerinizin kamuflaj olduğunu düşünerek uluorta yatarsanız büyük olasılıkla kamuflajınız bir işe yaramayacaktır. Hatta dipte yatarken bir taş parçası gibi hiç kımıldamamak bile kamufle olmanın bir yoludur. Bir deneyin isterseniz. Dipte hiç kımıldamadan yattığınızda üzerinize gelen balıklar tam gelmek üzereyken kafanızı ufacık bir oynatmanızda bile balığın sizi fark etmesiyle çabucak uzaklaşmasına sebep olacaktır. Yani görülmenizi kolaylaştıracaktır.

Bir diğer önemli nokta da bulunduğumuz ortamı kendi lehinize kullanıp ortama uyum sağlamanızdır.
Örneğin dalış meranızda yüzerken gün ışığını arkanıza almak önümüzdeki balığı görmenizi kolaylaştıracağı gibi ışığın geldiği yöne bakan canlılarında sizi görmesini zorlaştırır. Suya vuran ışık huzmesi arasında siluet olarak gözükmekte bir kamuflaj yöntemidir. Yine agaşona yatarken yanına yatacağınız taşın güneş ışığının geldiği tarafına değil de taşın gölgesine yatmakta bir kamuflajdır. Böyle bir ortamda sadece siyah renkte yapılmış bir elbise bile çok iyi bir kamuflaj sağlar. Yani kamuflaj sadece renklerin karışımı değildir.

Aslında kamuflajı anlamanın ve uygulamanın en iyi yolu onu en iyi uygulayan canlıları izlemektir. Eğer iyi bir gözlemci iseniz kamufle olmada mükemmele yakın bir başarı sağlarsınız. Mesela ortalıkta dolaşan bir balığı ürkütecek bir şey yaptığınızda ilk yapacağı şey kaçmak ve saklanmak olacaktır. Bunun içinde çoğu balık taşların altlarını ya da gireceği taş altı yoksa taşların gölgelerini kullanır. Bu davranış taşların gölgelerine yatmanın iyi bir kamuflaj (Saklanma ve az görünme) yöntemi olduğunu daha iyi kanıtlamaktadır.

Eğer avlandığınız mera sazlık ve otluklarla kaplıysa elbisenizin desenleri buna uygun olmalıdır. Sadece doğadaki renkleri kullanmak tek başına işe yaramayacaktır. Böyle meralarda saz desenli kamuflajlar daha başarılı sonuçlar verir. Bu da kamuflajda renklerden başka desenin de ne kadar önemli olduğunu gösterir.

Bazı balıklar kendilerini deniz dibindeki bitkileri taklit ederek çıkıntı ve uzantılarla kamufle ederler. Örneğin iskorpit balığının dikenleri yada aslan balığının yeleleri gibi. Bu balıklar taşların üzerine yattıklarında görülmeleri oldukça zordur. Ancak bu uzantı ve çıkıntılar aynı zamanda başka balıklar içinde uyarı niteliğindedir. Birçok balık bu tür balıklara bulaşmanın ne kadar tehlikeli olduğunu bilir. Bunun için üzerimizde bu tür fazlalık çıkıntılı malzemeler taşımak kamufle olsak bile balıklar tarafından kolayca fark edilmemizi ve bizim onlar için tehlikeli canlılar olduğumuz hissini verir. Mesela maskenize taktığınız snorkel kafanızın üzerinden bir anten gibi çıkacak olursa, siz ne kadar saklanırsanız saklanın mutlaka meraklı balıkların dikkatini çekecek ve yerinizi belli edecektir. Bunun yerine snorkelinizi maske kayışının altına sıkıştırır ve kafanızın arkasında kalmasını sağlarsanız daha az dikkat çeker ve daha iyi kamufle olursunuz.

Bu elbiselerimizin kamuflajındaki desenler için de geçerlidir. Değişik renkler kullanılarak yapılan kamuflaj elbiseleri alırken renklerin birbirine geçişlerindeki keskin hatların veya uzantıyı andıran desenlerin olmamasına dikkat etmelisiniz. Örneğin resimdeki kamuflaj malzemedeki geçişler sanki birer çıkıntı yada uzantıymış hissi uyandırıyor.
Renklerin geçişleri mümkün olduğunca yumuşak ve birbirinin içinde eriyerek geçen renklerden olmalıdır. Aksi halde kamufle olmak isterken balıklar tarafından tehdit unsuru olarak algılanıp daha kolay fark edilmenizi sağlayabilir.

Bazı balıklar kendilerini suyun akıntısına ve salınımına bırakıp suyla hareket eden herhangi bir cisimmiş gibi davranırlar. Bu da bir kamufle yöntemidir. Yada kumluk bir zeminde avlanırken dibe yattığınızda dipten kaldıracağınız bir miktar kum da sizi kamufle eder. Burada da malzemelerinizin rengi çok önemli değildir. Sizi kamufle eden malzemelerinizin rengi değil dipten kaldırdığınız kumun sizi perdelemesidir. Pelajik balıkların bir çoğunun gövdesinin alt kısımları oldukça açık renkli olmasına rağmen aşağıdan yukarı bakıldığında oldukça iyi bir kamuflaj sağlamaktadır.

Kısaca renklerin harmonisi kamufle olmak için tek başına yeterli değildir. Ve hatta çokta önemli değildir. Yeter ki nerede nasıl kamufle olacağınızı bilin.
Marmara Ve Karadenizde Levrek Avı
levrek cüsesi, kendıne güveni , asil yırtıcı bakısları ile ve karadenızde eriştigi azmani boyutlar ile bır cok avcının ruyalarını süsleyen bır balık olmustur

gecen yıllar ve kuresel ısınmanın denızlerımız üstündeki etkisi bu hayvanın göc ve üreme seklinı baya bir etkiledigini dalıslarımdan gözlemlemekteyım

90 yıllar levrek tüm yıl boyunca avlanabilcek bır balıktı ( marmara ve karadenizde )
yazın derin serin suda olurdu agustosta ufaktan hareketlenen sürüler ile bınlerce adetlerde göç ederler ve eylülde baslayan bu göc yogunlugu kasıma kadar sürerdi
kasım ayından mart ayına kadar karadenızde kalan yerli oldukca iri bıreyler sıg kıyılarda magaralarda uyuma modunda hareketsiz yatar ve tas altı avı verirdi
ara ara gezen kefal suruleri peşlerine takılan tek tük cok iri bıreyler olur ve max 8-10 mt derinlikte rastlanırdı.
karadenızden marmaraya inen ve marmarada kalan balıklarda benzer av meralarında benzer sartlarda rastlanırdı.
levregin göcü canakale bogazndan guneyde babakaleden edremit körfezi içlerine kuzeyde enez sahillerine kadar sürerdi.
o yıllar babakale ve sarosta bakla burnu subat mart ayında dehset balık yapardı.
mart ayında yumurta döken bıreyler kuzey sularına dogru göçe baslar ve marmaradan karadenize cıkarlardı
bu göç marmarada mayıs 20
karadenızde haziran 15 kadar sürerdi
marmara ve karadenızde tüm yaz boyu yeminden ötürü barındıgı noktaları bilirsenız güzel avlar verirdi

2000 senesini anımsarmısınız bilmem cok ılık bir kıs yasamıstık
tüm kıs sadece sweatshirtle gezdigimi ve dalısa gittigimde cıktıgımda ince giysilerle tril tril durabildigimi ve boyboy levrekleri bagaja istifledigim aklıma gelir

ne oldu ise oldu ve 2001 senesinden sonra iklimsel dengesizlige baglı olarak levrek hayvanı bı anda huy degiştirdi ve ilginc sartlarda göç edip av yermeye basladı

2001 senesinden itibaren denızlerın cok ısınıpta gec sogumasına baglı olarak mart ayında baslayan göç hareketleri nısan hatta mayıs ayı ilk haftalarında olmaya basladı
denizlerin ısınmasında buyuk payı olan nısan yagmurlarının eskisi gibi olmamasının buyuk etkisi var gibi gözükmekte

2001 -2008 seneleri arası levrek karadenızden guney denızlerine göçüne eylül degilde agustos gibi basladı ve bu göç eskisi gibi agır degilde hızlı bı sekilde gercekleşmekte agustosta baslayan hareket ekim gibi kaybolmakta

karadenızde 2001 senesinden sonra kısın sürü levrek ile karsılamadım malesef
tek tük bogaz cıkısı riva ve bogazda garipce rumelifeneri ve üsküdar cıvarlarında avlarım oldu.

hareketsiz gecen kıs dönemınden sonra levrek baharda nısan hatta mayıs gibi ortaya cıkıp hazirana kadar kısa ve hızlı bır göç yapar oldu
yazın ise eskisi gibi derin suda av vermekte
yaz dönemi (haziran – agustos ) 15 mt altı marmara ve karadenızde her daim bulunan kristal tabaka altında akıntılı ve basamak seklinde dökülen burun baslarında barınmakta agoson ile ilgisini cekebilirsenız av vermekte

internette forumların olmadıgı bır dönemde tesadufen tanıstıgım ve karadenızde benım gibi levrek avını cok seven sinop 19 mayıs unıversitesinde su ürünleri fakültesinde docent ali türker abımle yazısmalarımız , av ile ilgili kritiklerimizden karadenızde doguda levregin göc etmeyen yerli bır balık oldugunu ve levregin batı ve orta karadenızde farklı karaktere sahip oldugunu gözlemledik

levregin göçü ve davranısları ile ilgili anımdan bahsedeyim ;
2004 senesi dalıs merkezimizde oturup cayımızı yudumladıgımız bır aralık gunu yan dükkan komsumuz balık madrabazı dursun abı cayımızı icmeye gelmişti . karadenızde balıgın kaybolması üzerine tekneleri marmarada hamsi peşinde av yapmakta idi
dursun abının calan telefonu ve gelen haber bızı cok sasırtmıstı
istanbulda adalar civarında av yapan tekneleri radarda gördükleri boru hattı yakınında bulunan balık sürüsunu sarıp tekneye aldıklarında oldukca sasırmıslar. sebebi ise agdan cıkan ve en ufagı 4 kg gelen ve toplamda 177 kg gelen balıklrın levrek olması imiş . avın yapıldıgı derinlikse 113 mt gibi ilginc bı derinlik .

Levrek son yıllarda yunusların azalmasına baglı olarak göç yaparken gectigi derinlikleri artırmıstı bu olaysa oldukca ilginc .

levrekle ilgili bahsedebilcegim bır baska ilginc konu ise 20 yıla yakın süredir avlamakta oldugum bu balıgın 2-3 kgdan ufak ispendek tabir edilen ufak bıreyleri ile batı karadenızde hiç karsılamamamdır.
dogu karadenızdeki arkadaslar ise ufak ıspendekler avlamakta

av hayatımına karadenız ve marmarada basladıgımdan ve akın yaptıgı için keyifli av veren levrek peşinde baya bır zaman gecirdigimden yakın bı tarihte sadece anılarda kalıcak gibi görünen bu balıgın avı üzerine tecrubelerimi paylasmak istedim
bu güzelikleri yitirmememiz dileklerimle saygılar
Nefes Tutmayı Uzatmak İçin Kuvvetlenme Çalışması
Uzun sureli nefes tutma çalışmaları; ciğerleri, bütün vücudu ve iradeyi kuvvetlendirmek açısından çok önemlidir. Stres, panik atak, anksiyete, her türlü aşırı sinirlilik ve gerginlik durumları için çözüm oluşturabilir. Daha önemlisi konsantrosyon, dikkat artırımı ve motivasyonu çoğaltır. Buraya ve şimdiye odaklanmanıza yardımcı olur. Odaklandığınız konu dışındaki herşeyden soyutlanmanızı sağlar. Zihin gevezeliği durur. Olumsuz ve gereksiz duygu ve düşünce üretmek sonlanır. Uzun çalışmalardan sonra geçici olarak dış dünyadan tamamen soyutlanma ve duyular dışı algılamalarda yükselme gözlenir. bu çalışma farkındalık, meditasyon, derin düşünce çalışmalarından ve derse başlamadan önce kullanılabilir.

Çalışma için;

Önce nefesinizi olanca hızınızla boşaltın.
Başınızı arkaya atın ve yanaş bir şekilde ciğerlerinizin tamamı havayla doluncaya kadar nefes almaya devam edin.
Anüs ve soluk borusu ağzını kapalı, diyaframınızı da ıkınma pozisyonunda tutarak nefesinizi tutmaya başlayın.
Ciğerlerinize çektiğiniz havayı enerjisel olarak bütün vücudunuzda hissetmeye çalışın veya havayı bütün vücudunuzda dolaştırmayı imajine edin.
Tutmayı bitirmeden önce kasılı durumda tuttuğunuz üç bölgeyi bırakın ve başınızı dikleştirin.
Daha sonra yavaşça nefesinizi bırakmaya başlayın.
Son nefesinizi çıkarttıktan emin olduktan ve kısa bir süre nefessiz kaldıktan sonra yavaşça nefes alarak yeni tura başlayın.

Tutma işlemini her seferinde daha fazla uzatmak için içinizden sayacağınız sayılarla tutma surelerini belirlemeniz gerekir. Bu amaca uygun olarak tutma işlemine yirmi sayıdan başlayarak ve her seferinde beş sayı ekleyerek süreyi uzatmaya çalışmalısınız. Bir sayı bir saniyeye denk gelecek şekilde sayma hızını ayarlayabilir ya da nefes tutma çalışmalarında kalp ritmi yavaşlayacağından kalp atış hızını da ölçü olarak kullanabilirsiniz.

Nefes tutma suresini her seferinde artırırken, mümkün olduğunca sureyi uzatmaya ve dayanılabilecek son noktaya gelinceye kadar direnç göstermeye çalışılmalıdır. Her seferinde direnç noktasının daha geriye taşındığı ve her seferinde vücudun nefes tutma konusunda yeni ayarlar yaptığı görülecektir.

Bu çalışmaya başlarken her zaman düşük dozda başlamalı ve aşamalı olarak çalışmanın dozu artırılmalıdır. Baş dönmesi ve mide bulantısını vücudun bir ikazı olarak kabul etmeli ve bayılacak noktaya gelinceye kadar direnilmemelidir.

Uzun ve sağlıklı yaşamı oluşturmak açısından dakikada alacağınız nefes sayısını düşürebilmeniz ve ciğerleri tam kapasite ile doldurabilmeniz çok önemlidir. Uzun nefes tutabilme çalışması bu konuda sizi yeterince destekleyecektir.

Yürüyerek Nefes Tutmayı Geliştirme Çalışması
Yürüyüş çalışması nefes tutmanın geliştirilmes için çok faydalı bir antrenmandır. Belli mesafeyi belli adım sayısı kadar yürüdükten sonra o mesafenin yarısı kadar bir bir bölümü yine yarısı kadar adımda nefes tutarak yürümeye bağlı bir çalışmadır.
Çalışmaya başlarken 20 adım yürüdükten sonra, derin bir nefes alın ve nefesinizi tutarak, aynı rahat tempoda 10 adım yürümeye devam edin. 10 adım sonunda, yürüyüş hızınızı bozmadan, 40 adım nefes alıp vererek yürüyün. 40 adım sonunda tekrar nefesinizi tutarak 20 adım yürüyün. Bu süre sonunda, 60 adım nefes alış verişi yaparak yürümeye devam edin. Arkasından 30 adım nefes tutarak yürüyün. Bu şekilde nefesli yürüme sürenizi 20’er adım arttırarak ve yarısı kadar nefes tutarak kendi limitinize ulaşana dek yürüyüşünüze devam edin.
Bu antrenman esnasında hiç durmamaya, temponuzu koruyarak yürüyüşe sürekli devam etmeye özen gösterin. Limitlerinize ulaştıktan sonra, aynı şeyi tersten uygulayarak, yani süreleri 20’er adım azaltarak, antenmana ilk başladığınız sürelere kadar inin.
Aynen bir piramid gibi, hem nefesli hem de nefessiz yürüyüş sürelerinizi 20’er adım arttırıp, kendi limitinize ulaşın. Ardından 20’er adım azaltarak başlangıç noktasına dönün. 1. ve 2. tip antrenmanları dönüşümlü olarak yaparsanız, performans piramidinizin gittikçe yükseldiğini göreceksiniz. Sonuçta nefes alışlarınızı istediğiniz seviyede kontrol edebilmeye başlayacaksınız.
Yürüme Tablosu:

20 adım nefesli yürüme…………..
10 adım nefes tutarak yürüme…..

40 adım nefesli yürüme…………………
20 adım nefes tutarak yürüme………….
60 adım nefesli yürüme…………………………
30 adım nefes tutarak yürüme…………………

80 adım nefesli yürüme…………………………………
40 adım nefes tutarak yürüme…………………………

100 adım nefesli yürüme…………………………………….. .
50 adım nefes tutarak yürüme……………………………….

120 adım nefesli yürüme…………………………………….. ….
60 adım nefes tutarak yürüme………………………….

100 adım nefesli yürüme………………………………….
50 adım nefes tutarak yürüme…………………….

80 adım nefesli yürüme……………………………
40 adım nefes tutarak yürüme…………….

60 adım nefesli yürüme………………….
30 adım nefes tutarak yürüme…….

40 adım nefesli yürüme…………….
20 adım nefes tutarak yürüme …..

Nefes tutma konusunda kendini geliştirmek isteyen kişinin dikkat etmesi gereken nefes tutmaktan daha fazla olarak, nefes almak ve yani doğru biçimde nefes almaktır. Nefesinizi tutabilme süreniz, önce nasıl nefes alarak hazırlandığınıza bağlıdır.

Birinci Seviye
Nefes tutma çalışmaları altı tur üzerinden düzenlenmiştir. Çalışmanın ilk günü nefes altmış saniye sabit tutulurken dinlenme süreleri her seferinde on’ar saniye artırılmalıdır. Çalışma gün içinde en az üç ayrı zamanda tekrarlanmalıdır. ( Örn.Sabah-öğle-akşam )

60 saniye nefes tutma 10 saniye dinlenme
60 saniye nefes tutma 20 saniye dinlenme
60 saniye nefes tutma 30 saniye dinlenme
60 saniye nefes tutma 40 saniye dinlenme
60 saniye nefes tutma 50 saniye dinlenme
60 saniye nefes tutma 60 saniye dinlenme

Bu defa nefes tutma surelerini on’ar saniye düşürürken, dinlenme surelerini otuz saniye olarak sabit tutacağız.

60 saniye nefes tutma 30 saniye dinlenme
50 saniye nefes tutma 30 saniye dinlenme
40 saniye nefes tutma 30 saniye dinlenme
30 saniye nefes tutma 30 saniye dinlenme
20 saniye nefes tutma 30 saniye dinlenme
10 saniye nefes tutma 30 saniye dinlenme
İkinci seviye
Çalışmanın ikinci seviyesinde altı adet nefes tutma süreleri altmış saniye sabit olarak tutulurken dinlenme süreleri her seferinde on’ar saniye azaltılmalıdır. Çalışma gün içinde en az üç ayrı zamanda tekrarlanmalıdır. ( Örn. Sabah-öğle-akşam )

60 saniye nefes tutma 60 saniye dinlenme,
60 saniye nefes tutma 50 saniye dinlenme,
60 saniye nefes tutma 40 saniye dinlenme,
60 saniye nefes tutma 30 saniye dinlenme,
60 saniye nefes tutma 20 saniye dinlenme,
60 saniye nefes tutma 10 saniye dinlenme,

Bu defa nefes tutma surelerini on’ar saniye artırırken, dinlenme surelerini otuz saniye olarak sabit tutacağız.

10 saniye nefes tutma 30 saniye dinlenme
20 saniye nefes tutma 30 saniye dinlenme
30 saniye nefes tutma 30 saniye dinlenme
40 saniye nefes tutma 30 saniye dinlenme
50 saniye nefes tutma 30 saniye dinlenme
60 saniye nefes tutma 30 saniye dinlenme
Üçüncü seviye
Çalışmanın üçüncü seviyesinde nefes doksan saniye sabit olarak tutulurken dinlenme süreleri her seferinde on beş’er saniye artırılmalıdır. Çalışma gün içinde en az üç ayrı zamanda tekrarlanmalıdır. ( Örn. Sabah-öğle-akşam )

90 saniye nefes tutma 15 saniye dinlenme
90 saniye nefes tutma 30 saniye dinlenme
90 saniye nefes tutma 45 saniye dinlenme
90 saniye nefes tutma 60 saniye dinlenme
90 saniye nefes tutma 75 saniye dinlenme
90 saniye nefes tutma 90 saniye dinlenme

Bu seviyenin ikinci çalışması olarak bu defa nefes tutma surelerini her seferinde onbeş’er saniye düşürürken, dinlenme surelerini kırk beş saniye olarak sabit tutacağız.

90 saniye nefes tutma 45 saniye dinlenme
75 saniye nefes tutma 45 saniye dinlenme
60 saniye nefes tutma 45 saniye dinlenme
45 saniye nefes tutma 45 saniye dinlenme
30 saniye nefes tutma 45 saniye dinlenme
15 saniye nefes tutma 45 saniye dinlenme
Dördüncü seviye
Çalışmanın dördüncü seviyesinde altı adet nefes tutma süreleri 90 saniye sabit olarak tutulurken dinlenme süreleri her seferinde on beş ‘er saniye azaltılmalıdır. Çalışma gün içinde en az üç ayrı zamanda tekrarlanmalıdır. ( Örn. Sabah-öğle-akşam )

90 saniye nefes tutma 90 saniye dinlenme,
90 saniye nefes tutma 75 saniye dinlenme,
90 saniye nefes tutma 60 saniye dinlenme,
90 saniye nefes tutma 45 saniye dinlenme,
90 saniye nefes tutma 30 saniye dinlenme,
90 saniye nefes tutma 15 saniye dinlenme,

Bu seviyenin ikinci çalışması olarak bu defa nefes tutma surelerini her seferinde on beş saniye artırırken dinlenme surelerini kırk beş saniye olarak sabit tutacağız.

15 saniye nefes tutma 45 saniye dinlenme
30 saniye nefes tutma 45 saniye dinlenme
45 saniye nefes tutma 45 saniye dinlenme
60 saniye nefes tutma 45 saniye dinlenme
75 saniye nefes tutma 45 saniye dinlenme
90 saniye nefes tutma 45 saniye dinlenme
Beşinci seviye
Çalışmanın beşinci seviyesinde nefes iki dakika sabit olarak tutulurken dinlenme süreleri her seferinde yirmi’ şer saniye artırılmalıdır. Çalışma gün içinde en az üç ayrı zamanda tekrarlanmalıdır. ( Örn. Sabah-öğle-akşam )

120 saniye nefes tutma 20 saniye dinlenme
120 saniye nefes tutma 40 saniye dinlenme
120 saniye nefes tutma 65 saniye dinlenme
120 saniye nefes tutma 80 saniye dinlenme
120 saniye nefes tutma 100 saniye dinlenme
120 saniye nefes tutma 120 saniye dinlenme

Bu seviyenin ikinci çalışması olarak bu defa nefes tutma surelerini her seferinde yirmi‘şer saniye düşürürken, dinlenme surelerini bir dakika olarak sabit tutacağız.

120 saniye nefes tutma 60 saniye dinlenme
100 saniye nefes tutma 60 saniye dinlenme
80 saniye nefes tutma 60 saniye dinlenme
60 saniye nefes tutma 60 saniye dinlenme
40 saniye nefes tutma 60 saniye dinlenme
20 saniye nefes tutma 60 saniye dinlen
Altıncı seviye
Çalışmanın altıncı seviyesinde altı adet nefes tutma süreleri yüz yirmi saniye sabit olarak tutulurken dinlenme süreleri her seferinde yirmi‘şer saniye azaltılmalıdır. Çalışma gün içinde en az üç ayrı zamanda tekrarlanmalıdır. (Örn. Sabah-öğle-akşam )

120 saniye nefes tutma 120 saniye dinlenme,
120 saniye nefes tutma 100 saniye dinlenme,
120 saniye nefes tutma 80 saniye dinlenme,
120 saniye nefes tutma 60 saniye dinlenme,
120 saniye nefes tutma 40 saniye dinlenme,
120 saniye nefes tutma 20 saniye dinlenme,

Çalışmanın altıncı seviyesinde altı adet yapılacak nefes tutma süreleri altmış saniye sabit tutulurken dinlenme süreleri her seferinde yirmi’şer saniye çoğaltılmalıdır.. Çalışma gün içinde en az üç ayrı zamanda tekrarlanmalıdır. ( Örn. Sabah-öğle-akşam )

20 saniye nefes tutma 60 saniye dinlenme
40 saniye nefes tutma 60 saniye dinlenme
60 saniye nefes tutma 60 saniye dinlenme
80 saniye nefes tutma 60 saniye dinlenme
100 saniye nefes tutma 60 saniye dinlenme
120 saniye nefes tutma 60 saniye dinlenme
Yedinci seviye
Yedinci seviyede nefes iki dakika otuz saniye sabit olarak tutulurken dinlenme süreleri her seferinde 30 saniye artırılmalıdır. Çalışma gün içinde en az üç ayrı zamanda tekrarlanmalıdır. ( Örn. Sabah-öğle-akşam )

150 saniye nefes tutma 30 saniye dinlenme
150 saniye nefes tutma 60 saniye dinlenme
150 saniye nefes tutma 90 saniye dinlenme
150 saniye nefes tutma 120 saniye dinlenme
150 saniye nefes tutma 150 saniye dinlenme
150 saniye nefes tutma

Bu seviyenin ikinci çalışması olarak bu defa nefes tutma surelerini her seferinde otuz saniye düşürürken, dinlenme surelerini yetmiş beş saniye olarak sabit tutacağız.

150 saniye nefes tutma 75 saniye dinlenme
120 saniye nefes tutma 75 saniye dinlenme
90 saniye nefes tutma 75 saniye dinlenme
60 saniye nefes tutma 75 saniye dinlenme
30 saniye nefes tutma 75 saniye dinlenme
Sekizinci seviye
Çalışmanın sekizinci seviyesinde altı adet nefes tutma süreleri yüz elli saniye sabit olarak tutulurken dinlenme süreleri her seferinde otuz’ar saniye azaltılmalıdır. Çalışma gün içinde en az üç ayrı zamanda tekrarlanmalıdır. ( Örn. Sabah-öğle-akşam)

150 saniye nefes tutma 150 saniye dinlenme,
150 saniye nefes tutma 120 saniye dinlenme,
150 saniye nefes tutma 90 saniye dinlenme,
150 saniye nefes tutma 60 saniye dinlenme,
150 saniye nefes tutma 30 saniye dinlenme,

Bu seviyenin ikinci çalışması olarak bu defa nefes tutma surelerini her seferinde otuz saniye artırırken dinlenme surelerini yetmiş beş saniye olarak sabit tutacağız.

30 saniye nefes tutma 75 saniye dinlenme
60 saniye nefes tutma 75 saniye dinlenme
90 saniye nefes tutma 75 saniye dinlenme
120 saniye nefes tutma 75 saniye dinlenme
150 saniye nefes tutma 75 saniye dinlenme
Dokuzuncu seviye
Dokuzuncu seviyede nefes üç dakika sabit olarak tutulurken dinlenme süreleri her seferinde 45 saniye artırılmalıdır. Çalışma gün içinde en az üç ayrı zamanda tekrarlanmalıdır. ( Örn. Sabah-öğle-akşam )

180 saniye nefes tutma 45 saniye dinlenme
180 saniye nefes tutma 90 saniye dinlenme
180 saniye nefes tutma 135 saniye dinlenme
180 saniye nefes tutma 180 saniye dinlenme

Bu seviyenin ikinci çalışması olarak bu defa nefes tutma surelerini her seferinde kırk beş saniye düşürürken, dinlenme surelerini doksan saniye olarak sabit tutacağız.

180 saniye nefes tutma 90 saniye dinlenme
135 saniye nefes tutma 90 saniye dinlenme
90 saniye nefes tutma 90 saniye dinlenme
45 saniye nefes tutma 90 saniye dinlenme
Onuncu seviye
Çalışmanın onuncu seviyesinde nefes tutma süreleri yüz seksen saniye sabit olarak tutulurken dinlenme süreleri her seferinde kırk beş saniye azaltılmalıdır. Çalışma gün içinde en az üç ayrı zamanda tekrarlanmalıdır. ( Örn. Sabah-öğle-akşam)

180 saniye nefes tutma 180 saniye dinlenme,
180 saniye nefes tutma 135 saniye dinlenme,
180 saniye nefes tutma 90 saniye dinlenme,
180 saniye nefes tutma 45 saniye dinlenme,

Bu seviyenin ikinci çalışması olarak bu defa nefes tutma surelerini her seferinde kırk beş saniye artırırken dinlenme surelerini doksan saniye olarak sabit tutacağız.

45 saniye nefes tutma 90 saniye dinlenme
90 saniye nefes tutma 90 saniye dinlenme
135 saniye nefes tutma 90 saniye dinlenme
180 saniye nefes tutma 90 saniye dinlenme
Hazırlanmış programlardaki nefes tutma ve dinlenme süreleri görecelidir. Fizik kondisyonunuz, yaşınız ve deneyim bilginize bağlı olarak bu süreleri aşma zamanınız değişebilir. Bir seviye kolayca uygulanır hale gelmeden bir sonraki seviyeye geçilmemesi gerekir. Nefes tutma çalışmaları yaptığınız her zaman çalışma sonrasında mutlaka bir süre ateş nefesi ( hızlı solunum ) çalışmaları yaparak asit ve baz dengenizi korumanızı öneririm.

Lastik Germe tekniği

Tüfek kurma işlemi sanıldığının aksine güçlü kol kasları gerektirmediği gibi oldukça da kolaydır.
Tüfek boylarını, avlanma tekniğimize göre seçiyoruz. Uzun süre av yapabileceğimiz düşünülürse defalarca tüfek kuracağımızı da unutmamak lazım. Temel prensip, yapılacak ava göre tüfek seçmenin yanısıra vücut yapımızı da gözönüne almaktır. Kol boyu kısa bir insan 130 cm.lik tüfeği de kurar ancak bu işlem bir kaç kereden sonra ızdırap haline gelecek ve avlanma performansını düşürecektir.
Öncelikle bu parametreleri değerlendirin. Standart vücud yapısında bir insan 100 cm tüfeği doğru teknikle rahatlıkla kurabilir.
Tüfek kurmanın iki temel prensibi var.
* Tüfek kabzasının doğru yere yerleştirilmesi
* Lastikleri yakaladıktan sonra çekmek için doğru kasları kullanmak

Öncelikle kabzanın dayanacağı yerde muhakkak ve muhakkak kalın bir pet olmalıdır. Tüfeğin çıplak tene veya sadece elbiseye dayandırılarak kurulması durumunda, göğüs kemiği (sternum) ile kabza arasında kalan ince dokumuz, çok ağrı yapar ve refleks olarak lastikleri bırakmanıza neden olur.
Bu olay, tüfeği kuramamak olarak algılanır.
-Palamuta ulaşabileceğimiz bir boyda tüfeği kurarken kabzayı, göğsümüzdeki pete sağlam bir şekilde dayamamız gerekiyor. Göğüs petini görmek için başımızı zorlamamız gerekir. İşin kolayı, bir elle tuttuğumuz kabzayı diğer elle hissettiğimiz kalın parçaya acele etmeden oturtmaktır.
-Tüfek kurarken satıhta biraz yatay pozisyonda olduğumuza göre tüfeğin istikameti aşağı doğru olmalıdır. Burada en sık yapılan hata tüfeği dayadıktan sonra ona aşağı doğru değil ileri doğru pozisyon vermekten kaynaklanır. Tüfeğin aksı sağa sola değil, dayama noktasına dik, istikameti de açılı olarak aşağıya doğru olmalıdır. Tüfeğiniz ileri bakıyorsa kurmaya çalışırken karnınıza doğru kayacaktır. Aynı sorun, tüfeğin göğsümüze göre sağa sola açılı olmasından da meydana gelir. Kabza kayarken elbisenin dayadığınız yerini de yırtabilir.
-Kabzayı doğru yere dayadıktan sonra hafifçe üzerine eğilerek her lastiği birer elinizle avuç içleriniz yukarı dönük pozisyonda palamutların lastik ile birleştiği yerden yakalayın. Muhakkak eldiven kullanın. Lastikleri yakalayan parmakların seçimi biraz size kalıyor. Baş parmaklar dışarıda olmak üzere dört parmak kullanılabileceği gibi, serçe, yüzük ve orta parmaktan oluşan üçlü bir takım da olur.
-Bu pozisyonda iken iki dirseğinizi tüfeğin altında birbirine yaklaştırın, öyle ki, iki ön kol nerede ise birbirine paralel olsun. Tüfek kurmanın püf noktası bu pozisyondur. İki başlı kol kasımız ( biseps ), bu pozisyonda yükün büyük kısmını üstlenir. Normal yaşantımızda da sık kullandığımız bu kas, çok belirgin ve güçlüdür.
– Tek bir hamlede tüfeği kurun.
-Palamut birinci çentiğe geçtikten sonra, kabzayı biraz yukarı alın ve aynı şekilde ikinci çentiğe gerin.

Daha uzun tüfekler için, tüfeği bir elinizle yanınızda belinizin biraz gerisine doğru tutarken, boşta kalan elinizle lastikleri yakalayın.
Bırakmadan diğer elinizle kabzayı göğsünüze yerleştirin. Bu arada lastikler, sizin ulaşabileceğiniz kadar uzayacaktır. Geri kalan işlemler aynı.
Tüfek ve lastik boyu oranlarına dikkat edin. Uzun tüfeklerde 20 mm veya daha güçlü lastikler kullanmak mümkün, ancak uzun süreli avlarda kurma zorluğu nedeni ile yorgunluk yapacaklardır.
100 cm tüfek için 26 cm 20 mm lastik yerine, 24 cm 18 mm lastik gerek kurulma kolaylığı gerek şişi daha uzun sürmesi ve vibrasyon azlığı açısından daha doğru bir kombinasyondur.