Muhabbetten Bir Kare

Güzel bir gülü, güzel bir geceyi, güzel bir dostu herkes ister. Önemli olan gülü dikeniyle, geceyi gizemiyle, dostu tüm derdiyle sevebilmektir..

Bir âşık, topraktan aşağı değildir. Toprak bile sabâ rüzgârının tohum saçmasıyla yokluktan başını kaldırır ve yeşil çimenle örtülür.

Keza âşık, nutfe suyundan bayağı değildir. O su bile ‘kün’ (ol) hitabının feyziyle, güneş yanaklı Yusuflar doğurur.

Âşık, havadan daha kabiliyetsiz değildir ki, ‘kün’ emrini alınca tavus olur, güzel söz söyleyen kuş olur.

Âşık, taştan müteşekkil dağdan daha istidatsız değildir. Zîrâ o, Allâh ‘ın emrini alınca, bir deve doğurdu, o deveden de bir yavru doğdu.

Bu misallerin hepsinden geç, o yokluk mayası, emr-i ilâhi ile bir âlem doğurmadı mı, hâlâ da doğurmuyor mu?

Aşk, çok gizlidir ama hayreti aşikârdır. Ruh sultanlarının canları bile ona hasrettir.

Aşkın mezhebi, yetmiş iki devletten başkadır. Pâdişâhların tahtı, onun indinde bir tahta parçasından ibarettir.

Bendelik bir kayıttır, efendilik de baş ağrısından ibarettir. Aşk ise, bu iki kayıttan kurtulmuştur.

Aşk, yokluk deryâsıdır ki, orada akim ayağı kırıktır.

Aşkı gizlemek nedir? Yün ve pamuk içinde ateş saklamak gibidir ki, saklandıkça ve pamuğu artırıldıkça alev daha ziyâde meydana çıkar.

Aşkın sırrını gizlemek istedikçe o, ‘İşte ben buradayım’ diyerek sancak gibi başını kaldırır ve kendini gösterir.

Her âlimin düşünmeksizin malûmudur ki, her kaynayanın bir kaynatanı vardır.
Dolayısıyla sûri şarabı küpün içinde, aşk şarabını da gönülde kaynatan Allâh ‘tır (cc).

Âşığın bedeni de tendir amma ondan tenlik sıfatı kaybolmuş, nura tebeddül ederek, rengi ve râyihası gitmiştir.

Aşığın gönlünde sabır, kalburda su durmaz.

Hak âşıkları, menzillerini bilen, fakat izlerini kaybeden klavuzlardır.

Hak âşıklarının dış duvarları haraptır, ama içleri Mescid-i Aksa gibi kubbelerle süslüdür.

Her solukda, eğriden de, doğrudan da aşkın sesi gelir.

Aşkın şerhinde akıl, çamura saplanmış merkep gibi yatıp kaldı.

Aşk kalbi istilâ ederek orayı işgal eylediği zaman, lâtif olan şeyleri dâhi âşığın gözüne çirkin gösterir.

Aşkın kıskançlığı, zümrüdü bile insanın gözüne pırasa gibi değersiz gösterir. ‘Lâ ilahe illAllâh ‘ın mânâsı da budur.

Âşık başını verince, akıl kalır mı?

Âşıkların hocası, sevgilinin güzelliğidir.

Âşıklar, kârı sermayesiz elde edenlerdir.

Ey âşıklar! İlâhi aşk şarabının içilmesi size mahsustur. Siz Hak ile bakisiniz. Beka da sizin içindir.

Ey kalplerinde aşk derdi olmayanlar! Kalkın ve âşık olun. İşte hakikat
Yusuf’un kokusu gelmekte… Hemen koklayıp, o kokuyu alın.

Duman dâima odundan çıkar; yoksa parlak ateşten değil. Onun gibi, bir kimse de aşk-ı ilâhi ateşi ile yanıp parlak bir kor hâline gelir de odunluktan kurtulursa, nûrâni bir hal peyda olur.

Read More

Şiir Tadında

Ben hiç dilek tutmadım, hep dua ettim. Varlığın hayalde ham bir hevesti derken muhatabını arayan yüreğime tercüman olmaya çalıştım. 

Küle döndüysen, yeniden güle dönmeyi bekle. Ve geçmişte kaç kere küle dönüştüğünü değil, kaç kere yeniden küllerin arasından doğrulup yeni bir gül olduğunu hatırla.

Read More

Ey Gönül!

Ey Gönül. Ne tuhaf değil mi? Bir ömür, şah damarından daha yakın bir sevgiliyi aramakla geçiyor.

Ey Gönül! Şimdi sorarım sana, hangi Aşk daha büyüktür. Anlatılarak dile düşen mi, anlatılmayıp yürek deşen mi?

Ey Gönül! Şimdi sus! Sus ki sesin semalarda çınlasın! Topla şu ipliği kopan tesbih taneleri gibi dağılıveren düşlerini. Emanet et kendini, şah damarından daha yakın olana!

Ey Gönlümün Sultanı! O kadar yakınsın ki, seni ben sandım. Sana o kadar yakınım ki, beni sen sandım. Sen mi bensin ben mi senim şaşırdım kaldım.

Biliyorum, sığmazsın hiçbir yere sevdaya, dünya sana dar. Ama dayan gönlüm! Dayan ki her gecenin mutlaka bir sabahı var.

Read More